Admin

Günün erken saatlerinde yemek yemeye başlayan kişilerin, gün içinde öğünlerini günde 10 saatten az veya günde 13 saatten fazla olarak yayılmış olmasına bakılmaksızın, daha düşük kan şekeri seviyelerine ve daha az insülin direncine sahip oldukları belirlendi. (Chicago, Ill’deki Northwestern Üniversitesi’nden baş araştırmacı Marriam Ali, M.D.)

  • İnsülin direnci, vücut pankreasın ürettiği insüline iyi yanıt vermediğinde ve glikozun hücrelere daha az girebildiği durumlarda ortaya çıkar. İnsülin direnci olan kişilerde tip 2 diyabet geliştirme riski daha yüksektir.
  • Hem insülin direnci hem de yüksek kan şekeri seviyeleri, bir kişinin metabolizmasını, besinlerin daha basit bileşenlerine parçalanarak kullanılmasını etkiler: Bu besinler proteinler, karbonhidratlar (veya şekerler) ve yağlardır. Bu metabolik süreç bozulduğunda diyabet gibi metabolik rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Söz konusu araştırma için insanlar sabah beslenmeye saat 8:30 öncesi ve 8:30 sonrası başlayan iki gruba ayrıldılar.

Yapılan değerlendirmeler sonucunda gün içerisinde toplam beslenme saatinden bağımsız olarak güne saat 8:30 önce besin alarak başlayan kişilerin açlık kan şekerlerinin daha düşük olduğu ve buna bağlı olarak daha düşük insülin direncine sahip oldukları belirlendi.

Bu veri bizlere özellikle tip 2 diyabet için riski azaltmak için bir fırsat sunuyor.

Referans: https://www.sciencedaily.com/releases/2021/03/210318091646.htm

Erkenci misiniz yoksa gece kuşu mu? Günlük hareket miktarımız ve uyku döngülerimiz, tip 2 diyabet ve kalp hastalığı gibi hastalıkların riskini arttırabilir. Uyku ve diyabet arasında nasıl bir ilişki vardır.

Experimental Physiology’de yayınlanan yeni araştırma, uyanma/uyku döngülerinin metabolik farklılıklara neden olduğunu ve vücudumuzun kullandığı enerji kaynağı tercihini değiştirebileceği keşfedildi. Araştırmacılar, gece uyumayan insanların, enerji için yağ kullanma yeteneklerinin azaldığını bunun da vücuttaki yağ miktarının arttıracağını tespit ettiler. Sonuç olarak da bu durumun tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık riskini artırabileceğini buldular.

İki grup arasındaki metabolik farklılıklar, depolama ve enerji kullanımı için hücreler tarafından glikoz alımını sağlamak için ne kadar insülini kullanabileceği ile ilgilidir.

‘Erkenciler’ (sabahları aktif olmayı tercih eden kişiler) enerji kaynağı olarak yağa daha fazla güvenirler ve ‘gece kuşlarına’ göre daha yüksek aerobik kondisyon seviyeleri ile gün boyunca daha aktiftirler.

Öte yandan, ‘gece kuşları’ (gündüz ve gecenin ilerleyen saatlerinde aktif olmayı tercih eden kişiler) dinlenme ve egzersiz sırasında enerji için daha az yağ kullanırlar.

ABD, New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nden araştırmacılar, katılımcıları bahsedilen iki gruba ayırdılar. Yapılan araştırmalar sonucunda

Araştırmacılar, gece uyuyup gündüz aktif olan kişilerin hem dinlenirken hem de egzersiz sırasında enerji için gündüz uyuyup gece aktif olanlara göre daha fazla yağ kullandığını buldu. Gece uykusunu alan kişiler insüline daha duyarlıydı. Öte yandan gündüz uyuyanlarda insülin direnci olduğu tespit edildi. İnsülin direnci olan kişilerde kan şekerini düşürmek için vücut daha fazla insüline ihtiyaç duyar ve vücutları enerji kaynağı olarak karbonhidratları, yağlara tercih eder. Bu grubun enerji sağlamak için insüline yanıt verme yeteneğinin bozulması, tip 2 diyabet ve/veya kalp hastalığı riskini arttırmaktadır.

Referans: https://www.sciencedaily.com/releases/2022/09/220920100754.htm

Bu yazımızda İngiltere’de yapılmış olan oldukça etkili çözümler sunan Yapay Pankreas Davranışlı İnsülin Pompası çalışmasını sizinle paylaşmak istiyorum.

Diyabetli olan yaşı küçük arkadaşlarımız için özellikle ilk zamanlarda hem diyabetli kişi hem de ailesi sıkıntılar yaşayabiliyor. Yazıda bahsi geçecek olan yapay pankreas görevi yapan bu cihaz tip 1 diyabeti yönetmekte oldukça etkili görünüyor. Gelin beraber bu cihazı inceleyelim.

Cihaz, verilmesi gereken insülin miktarını belirlemek için özel bir algoritma kullanır.

Cihazdaki uygulamanın kullandığı bu algorirma öngörülen veya gerçek zamanlı glikoz seviyelerine göre sağladığı insülin miktarını otomatik olarak ayarlar, yani ebeveynlerin yalnızca yemek zamanlarında insülini izlemesi ve uygulaması gerekir.

New England Journal of Medicine’de yayınlanan bir araştırmaya göre de, cihaz kan şekeri düzeylerini yönetmede mevcut teknolojiden daha etkilidir.

Tip 1 diyabeti yönetmek, özellikle yaşı küçük çocuklarda, gereken insülin seviyelerindeki ve her çocuğun tedaviye nasıl yanıt verdiğindeki değişkenliğin yanı sıra ne kadar yedikleri ve egzersiz yaptıklarına ilişkin öngörülemezlik yetişkin insanlara göre daha fazla olduğundan zordur.

Klasik Kan Şekeri Ölçme Yönteminde Parmaktan Kan Numunesi Alınması

Bu öngörülemezliğin sonucu olarak çocuklar, ölümcül olabilen veya vücuda zarar verebilecek tehlikeli düzeyde düşük kan şekeri düzeyleri (hipoglisemi) ve yüksek kan şekeri düzeyleri (hiperglisemi) açısından özellikle risk altındadır.

Birçok çocuk günümüzde glikoz seviyelerini sürekli izleyen ve deriye yerleştirilmiş bir aparata bağlı bir pompa aracılığıyla insülin veren cihazlar kullanıyor. Ancak bunun için ebeveynlerin sıklıkla glikoz seviyelerini gözden geçirmesi ve ardından ihtiyaç duydukları insülin miktarını cihaz üzerinden manuel olarak ayarlaması gerekiyor.

Bununla birlikte, bu yeni teknoloji, kandaki glikozu gösteren bir sistem ve insülin pompası ile birlikte yapay bir pankreas gibi davranan ve gerçek zamanlı glikoz seviyelerine göre sağladığı insülin miktarını otomatik olarak ayarlayan bir uygulama kullanıyor. Bu da manuel olarak gün içerisinde bir müdahaleye gerek bırakmıyor. Çünkü sürekli bir şekilde kan şekeri ölçümü gerçekleşerek ona göre cihazdan insülin çıkışı oluyor.

Uygulamayı geliştiren kişiler geçmiş deneyimlere dayanarak insülin seviyeleri hakkında tahminler yaptığını ve günün belirli saatlerinde çocuğun ne kadar ihtiyacı olduğunu “öğrenebildiğini” belirtiyorlar.

Uluslararası yapılan bir araştırmada, yaşları 1-7 arasında değişen tip 1 diyabetli 74 çocuğu içeriyordu.

Tüm çocuklar 16 hafta boyunca bahsettiğimiz uygulamayı (CamAPS FX) kullandılar ve ardından yine 16 hafta boyunca normal tedaviyi (sensörle güçlendirilmiş pompa tedavisi) kullandılar.

Ortalama olarak, çocuklar CamAPS FX kullanırken günlerinin yaklaşık dörtte üçünü (%72) glikoz seviyeleri için hedef aralıkta geçirdi – bu oran mevcut teknolojiden neredeyse yüzde dokuz puan daha yüksek.

‘Güvenli ve etkili’


Baş yazar Dr. Julia Ware şunları söyledi: “CamAPS FX, hipoglisemi riskini arttırmadan hiperglisemi ve ortalama kan şekeri seviyeleri dahil olmak üzere çeşitli komplikasyonlarda iyileştirmelere yol açtı.

“Ebeveynler yapay pankreasımızı ‘hayat değiştiren’ olarak tanımladılar, çünkü bu, özellikle geceleri, çocuklarının kan şekeri seviyeleri hakkında endişelenmek için daha az zaman harcayabilecekleri ve rahatlayabilecekleri anlamına geliyordu.”

Sam Wright, altı yaşındaki kızı Sofia’ya parmaktan alınan kan yöntemiyle kan şekerini ölçer ve bunu da yapmak için geceleri alarm kurardı.

Şimdi uygulamayı kullanarak şunları söyledi: “Tanıdan bu yana ilk kez rahatlayabileceğimi hissediyorum.”

Bu önemli çalışma, yapay pankreasın küçük yaştaki çocukların tip 1 diyabetlerini yönetmelerine yardımcı olmak için güvenli ve etkili bir yol olabileceğini gösteriyor ve uygulamanın potansiyeline dair daha fazla kanıt sağlıyor.

Yeni Keşfedilen Fabkin Hormonunun Tip 1 ve Tip 2 Diyabette Kritik Bir Rolü Olabilir

Yapılan araştırmalarla yeni keşfedilen fabkin adlı hormon, metabolizmayı düzenlemeye yardımcı oluyor. Ayrıca bu hormonun tip 1 ve tip 2 diyabetin gelişiminde önemli bir rol oynayabileceği belirtildi.

Yapılan çalışmalar tip 1 veya tip 2 diyabetli farelerde ve insanlarda kandaki fabkin hormonu seviyelerinin anormal derecede yüksek olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, fabkin aktivitesinin bloke edilmesinin hayvanlarda her iki diyabet formunun da gelişmesini engellediğini tespit ettiler. Fabkin muhtemelen insanlarda da benzer bir rol oynuyor ve araştırmacılara göre bu hormon kompleksi umut verici bir terapötik hedef olabilir.

Araştırmacı Gökhan S. Hotamışlıgil, “On yıllardır, pankreas beta hücrelerinden insülin üretimi gibi uygun endokrin tepkileri üretmek için gerekli olan adipositlerdeki enerji rezervlerinin durumunu ileten sinyali araştırıyoruz. Artık fabkin’i çok sıra dışı bir moleküler mekanizma yoluyla bu kritik işlevi kontrol eden yeni bir hormon olarak tanımladık.” sözleriyle fabkin hormonunun görevini açıkladı.

İnsülin ve leptin gibi birçok hormon metabolizmanın düzenlenmesinde rol oynar. Fabkin, tek bir tanımlanmış reseptörü olan tek bir molekül olmadığı için geleneksel hormonlardan farklıdır. Bunun yerine fabkin, yağ asidi bağlayıcı protein 4 (FABP4), adenosin kinaz (ADK) ve nükleozid difosfat kinaz (NDPK) dahil olmak üzere birçok proteinden oluşan fonksiyonel bir protein kompleksinden oluşur.

Bir dizi deneyle araştırmacılar, fabkin hormonunun hücrelerin dışındaki enerji sinyallerini düzenlediğini belirlediler. Bu sinyaller daha sonra hedef hücre fonksiyonunu kontrol etmek için bir reseptör ailesi aracılığıyla hareket eder.

Diyabet durumunda ise fabkin, pankreasta insülin üretiminden sorumlu olan beta hücrelerinin işlevini kontrol eder.

Yazarlar pankreasın insülin üreten beta hücrelerinin fabkin’in hedefi olduğunu ve hormonun diyabet gelişiminin arkasındaki itici güç olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, farelerde fabkin’i nötralize etmek için bir antikor kullandıklarında, hayvanlarda diyabet gelişmedi. Obez, diyabetik farelere antikor verildiğinde, sağlıklı bir duruma geri döndüler.

-Sabri Ülker Merkezi ve Moleküler Metabolizma Bölümü’nde araştırma görevlisi olan baş yazar Kacey Prentice’in şu cümleleriyle yazımıza son veriyoruz. “Fabkin’in keşfi, bir adım geri atmamızı ve hormonların nasıl çalıştığına dair temel anlayışımızı yeniden gözden geçirmemizi gerektirdi.” “Yeni bir hormon bulmak için son derece heyecanlıyım, ancak bu keşfin uzun vadeli etkilerini görmek konusunda daha da heyecanlıyım.”

Referanslar:

Kacey J. Prentice, Jani Saksi, Lauren T. Robertson, Grace Y. Lee, Karen E. Inouye, Kosei Eguchi, Alexandra Lee, Ozgur Cakici, Emily Otterbeck, Paulina Cedillo, Peter Achenbach, Anette-Gabriele Ziegler, Ediz S. Calay, Feyza Engin, Gökhan S. Hotamisligil. A hormone complex of FABP4 and nucleoside kinases regulates islet functionNature, 2021; DOI: 10.1038/s41586-021-04137-3

https://www.sciencedaily.com/releases/2021/12/211208123349.htm

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre hamilelik öncesi veya hamilelik esnasında diyabete yakalananlar annelerin, göz problemleri yaşama riski olan çocuklara sahip olma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

Araştırma, Nanjing Tıp Üniversitesi, Nanjing, Çin Üreme Tıbbı Devlet Anahtar Laboratuvarı’ndan Dr. Jiangbo Du ve Aarhus Üniversitesi, Aarhus, Danimarka’dan Dr. Jiong Li ve meslektaşları tarafından yapılmıştır.

Araştırmacılar hamilelik öncesi veya sırasında anne diyabeti ile yüksek ışık kırılma hatası (RE) denilen problem riski arasındaki ilişkileri analiz etti: gözün görüntüleri retinaya düzgün şekilde odaklayamadığı durumlar. Kırılma hatası (RE), göz şeklinizin ışığı doğru şekilde bükememesi ve bunun sonucunda bulanık bir görüntü oluşması anlamına gelir. Başlıca kırma kusurları türleri miyopi (yakını görememe), hipermetropi (ileri görememe), presbiyopi (yaşla birlikte yakın görme kaybı) ve astigmatizmdir.

Son yıllarda, genetik olmayan faktörlerin de bu göz problemlerinin gelişiminde önemli bir rol oynayabileceğini gösteren RE prevalansında hızlı bir artış olmuştur. Okul çağındaki çocuklarda ve genç yetişkinlerde düşük ve orta düzeyde RE gelişimi için edinilen ana risk faktörleri olarak, uzun süre bilgisayar kullanma gibi gözün sürekli yakından parlak objelerce yorulmasıyla beraber kişinin açık hava etkinliğinin olmaması tespit edilmiştir.

Bununla birlikte, yüksek RE kusurlarının nedenleri hala tam olarak anlaşılmamıştır.

Daha önceki araştırmalar, şiddetli RE’li bireylerin doğumdan önce yaşanan problemler sebebiyle , doğuştan göz kusurlarına sahip olabileceğini göstermiştir; bu durum fetüsün uterusta maruz kaldığı olumsuz koşulların doğum sonrası yaşamında daha ciddi RE gelişiminde rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Hamilelik sırasında hiperglisemi (yüksek kan şekeri), retinaya ve optik sinire zarar verebilecek yüksek kan şekeri seviyelerine yol açabilir ve sonuçta RE’ye neden olan göz problemlerine yol açabilir.

Araştırmacılar şunları önermektedir: “Küçük çocuklarda pek çok bahsettiğimiz problemler daha tedavi edilebilir olduğundan, erken teşhis ve müdahale yaşam boyu olumlu bir etkiye sebep olabilir.

Son olarak uzmanlar diyabetli annelerin çocuklarında göz bozuklukları için erken taramanın görme sağlığının korunmasında önemli bir rol oynayabileceğini belirtmektedir.

Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/2021/08/210817193001.htm

Fasulye içerdiği bileşenler göz önüne alındığında ucuz, besleyici ve oldukça sağlıklı bir besindir.

B vitaminleri, A vitamini, C vitamini ,K vitamini kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum ve içeriğindeki yüksek lif açısından zengin bir baklagil türüdür.

Kemik gelişimine katkısı vardır.

Hazımsızlığın giderilmesinde ve sindirim sisteminin gelişiminde etkilidir.

Kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcıdır.

Hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında anne ve bebek sağlığı açısından önemli bir madde olan folik asit içeriği nedeniyle bolca tüketilmelidir.

Önemli antioksidanlardan olan, lutein ve beta-karoten içeriği ile birlikte serbest radikallerle savaşır, yaşlanma etkilerini geciktirir ve çeşitli hastalıkları önlemeye yardımcıdır.

Ayrıca diyabeti yönetmekte büyük etkisi olan glisemik indeks açısında oldukça düşüktür. Bu açıdan diyabeti iyi yönetme ve diyabete yakalanma riskini azaltma açısından oldukça faydalıdır.

Kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan 3.000’den fazla katılımcıyı içeren bir çalışmada, daha fazla baklagil tüketenlerin tip 2 diyabete yakalanma riskinin %35 azaldığı belirlenmiştir.

Parmaktan kan alınarak yapılan şeker ölçümleri çoğu diyabetlinin sevmediği bir süreçtir. Hele ki tip-1 diyabete sahipseniz gün içerisinde sık sık ölçüm yapmak gerekebilir.

Kişiler farklı sebeplerden kan şekeri ölçümünü atlayabilir, unutabilir. Sonuç olarak takip edilemeyen kan şekerinin yol açtığı olası hiperglisemi ya da hipoglisemi gibi durumlarla karşılaşmak kolaylaşır.

Bu cihaz parmaktan kan şekeri ölçümüyle arası pek iyi olmayan çocuklar ve yetişkinlerin işlerini kolaylaştırmak için dizayn edilmiş.

Cihaz çalışma prensibi olarak eski tip cihazların aksine deri altına yerleştirilen sensör yardımıyla hücreler arası sıvıdan kan şekeri ölçümü yapmaktadır.

Peki bu cihaz nedir? Nasıl çalışır? Avantajları ve dezavantajları nedir? Gelin beraber inceleyelim…

  • FreeStyle Libre Sistemi kolun arkasının üst kısmına acısız bir şekilde takılan 1 lira boyutunda sensör ve okuyucudan oluşan sürekli glikoz izleme sistemidir.
  • Sensör ve okuyucu birbirine kablo ile bağlı değildir. Telefon gibi ufak bir cihaz olan okuyucuyu kolunuzdaki sensöre yakınlaştırarak ölçüm alabilirsiniz. Okuyucu, sensöre 1-4 cm mesafedeyken sensördeki verileri alabilir.
  • Sensör, her dakika şeker ölçümü yapabilmek için hücre içi sıvıdaki şeker seviyesini ölçen ince ve esnek bir filaman kullanır. Bu bahsedilen filamanı insülin pompalarında da yer alan ve derinin altına giren ekipman gibi de düşünebiliriz.
  • Her dakika ölçüm yapan bu cihaz 15 dakikada bir de ortalamayı kayıt eder. Bu da günde 1440 adet ölçüm yapmaya eşittir.
  • Hipoglisemi, Hiperglisemi, hedef değerlerde geçirdiğiniz zaman dilimi, istenilen zaman aralıklarında ortalama kan şekeri değerlerine ulaşabilirsiniz.

Fiyat ve Kullanım

Okuyucu Fiyatı: 450 lira

Sensör Fiyatı: 450 lira

Okuyucu bir kereliğe mahsus alınsa da sensör malesef öyle değil. 14 günde bir sensörü değiştirip; yenisini takmak gerekiyor.

Aslında bu durum kullanıcıları en çok zorlayan kısım. Aylık olarak 900 lira gibi maliyeti olan bu cihazın bana göre handikapı bu.

Özellikle diyabetle genç tanışan kişiler için farkındalık yaratarak; diyabetle olan ilişkilerinde adaptasyon süresini minimuma indirebilir.

Hepimizin en çok çekindiğin ani hipoglisemi ve hiperglisemilerin görülme sıklığı azalabilir.

En önemlisi de elimizde daha fazla kan şekeri değeri verisi olacağı için tedavimizi yaparken elimiz kuvvetli olur; yorumlamamızı ona göre yaparak hamlemizi yaparız.

Umarız ilerleyen günlerde SGK kapsamına girerek; biz diyabetlilerin kan şekerimizi daha kontrollü olmasını sağlayacak bu cihaza ulaşım kolaylaşır.

Muhtemelen son zamanlarda chia tohumuna sağlıklı beslenme yazılarında, TV programlarında rastgelmişsinizdir. Ancak chia’nın faydalarına çok da aşina değilseniz, bu küçük tohumların neden bu kadar popüler hale geldiğini merak ediyor olabilirsiniz.

Chia, Meksika’da yetişen çöl bitkisi olan Salvia hispanica’dan gelen yenilebilir bir tohumdur. Bu küçük tohumlar yakın zamanda popüler olup; talep gördüğü için modern bir şey gibi görünebilir, ancak kullanımları aslında yüz yıl öncesine kadar dayanıyor. Maya dilinde Chia, ‘güç’ anlamına gelir. Bu minik siyah beyaz tohumlar, büyük bir enerji arttırıcı olarak kullanılıyor.

Lif bakımından son derece zengindir, ancak sindirilebilir karbonhidrat oranı düşüktür. İçinde bulundurduğu Omega 3 yağ asitleri, protein, lif, antioksidanlar ve kalsiyumla dolu mükemmel bir işlenmemiş tam tahıllı gıda olarak dikkat çekmiştir. Diyetinize chia tohumlarını dahil etmek, daha iyi kalp ve kemik sağlığının gelişmesine yardımcı olabilir.

Beslenme alışkanlıklarımıza chia tohumu eklemenin faydaları nelerdir?

  • Kilo vermenize yardımcı olabilecek şekilde çok az kalori ile muazzam miktarda besin sağlarlar.
  • Yüksek lif içeriği sizi daha uzun saatler tok hissettirir.

28 gram chia tohumu porsiyonundaki 12 gram karbonhidrattan 11’i liftir ve bu da kan şekerinin kontrol etmemizi kolaylaştırır.

Chia tohumu için tüketim alışkanlığı sağlamak da oldukça kolaydır. Öğütmeniz veya pişirmeniz gerekmez.

Lif oranı yüksek yapısı sayesinde kan şekeri artışını önlemeye yardımcıdır.Yani kan şekerinin ani yükselmesini ve düşmesini engeller. Dahası, doğal bir anti-enflamatuardır ve bu nedenle diyabet yönetimi için harika bir besindir.

Obezite veya aşırı kiloya sahip 77 yetişkini içeren ve tip 2 diyabet teşhisi konan bir araştırma, chia tohumu tüketiminin kilo vermeyi desteklediğini ve iyi glisemik kontrolün korunmasına yardımcı olduğu sonucuna erişti.

Tüketim Yöntemleri

Çok yönlü olduğundan, chia tohumlarının bir diyabetik diyete dahil edilmesi kolaydır. Islatılmış chia tohumları bir kase yeşillik, meyve ve kuruyemişlere eklenebilir.

Öğütülmüş chia tohumları tam buğday unu veya yulaf ezmesiyle ile karıştırılabilir. Ayrıca sağlıklı kuruyemişlerle de karıştırılıp tüketebilir; açlığınızı yatıştırabilirsiniz.

Kaynakça:

https://www.healthline.com/nutrition/16-best-foods-for-diabetics#5.-Chia-Seeds

https://timesofindia.indiatimes.com/life-style/food-news/how-chia-seeds-can-be-used-in-diabetes-management/articleshow/70057117.cms

Bilimsel adı Persea americano olan avokado aslında bir ağaç meyvesidir. Kabuğu yeşil, yenen kısımları beyaz ve iri çekirdeklidir. Avokadonun yenilebilecek olgunluğa ulaşması toplandıktan sonra olur.

Avokadolar 1 gramdan daha az şeker yani karbonhidrat, yüksek lif içeriği ve sağlıklı yağ içeriğine sahiptir. Bu nedenle avokadoların kan şekeri seviyenizi yükseltmeleri konusunda endişelenmenize gerek yoktur.

Yukarıda bahsettiğimiz özellikler avokadoyu diyabetli kişiler için ideal ve sağlıklı bir atıştırmalık yapar.

AVOKADONUN FAYDALARI

Avokado, diğer meyvelere kıyasla sağlıklı yağ açısından oldukça zengin bir meyvedir. İçinde bulunan çok sayıda antioksidan sayesinde bağışıklık sistemini destekleyici özelliğe sahiptir. 

  • Avokadoda bulunan vitaminler kanser hastalıklarına karşı koruyucu bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda içindeki fitokimyasallar, kemoterapi ilacı olan siklofosfamidin yol açtığı kromozom hasarını azaltmaktadır.
  • Aynı zamanda çok iyi bir folik asit kaynağıdır. Herkesin ihtiyaç duyduğu folik asit özellikle sağlıklı bir hamilelikte önemli olan yeni hücrelerin üretilmesine ve korunmasına yardımcı olur.
  • Yapılan çok sayıda çalışma, avokado yemenin kolestrol gibi kan hastalığı risk faktörlerini ve ayrıca trigliserit değerlerini iyileştirebileceğini göstermiştir.
  • Göz sağlığına önemli faydaları olduğu belirlenmiştir. (Katarakt ve Sarı nokta hastalığı)

Yapılan araştırmalar avokadonun diyabeti önlemeye özgü özelliklere sahip olabileceğini gösterdi:

2019 yılında fareler üzerinde yapılan bir araştırmada, yalnızca avokadoda bulunan bir yağ molekülü olan avokatin B’nin (AvoB) iskelet kasında ve pankreasta eksik oksidasyonu engellediğini ve bunun da insülin direncini azalttığı tespit edildi.

Avokado ve diyabetin önlenmesi arasındaki bağlantıyı kurmak için insanlar üzerinde daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Beslenme ile ilgili diğer yazılarımıza göz attınız mı?

Yumurtanın diyabetli kişilere faydaları nelerdir? Besin değeri açısından neler içerir?

Referanslar:

https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1002/mnfr.201900688

Yumurta tüketimi sağlık açısından inanılmaz faydalar sağlar.

  • Öğünler arasında kişiyi tok tutmak ve sağlıklı hissetmek için tercih edilebilecek en faydalı yiyeceklerden biridir.
  • Düzenli yumurta tüketimi, kalp hastalığı riskinizi de çeşitli şekillerde azaltabilir.
  • Yumurta tüketimi vücutta iltihabı azaltır.
  • İnsülin duyarlılığını iyileştirir.
  • HDL (iyi) kolesterol seviyesini yükseltir ve LDL (kötü) kolesterolün boyutunu ve şeklini değiştirir.
  • 2019’da yapılan bir araştırma, sağlıklı yağlarla birlikte, düşük karbonhidratlı ve yumurta içeren kahvaltının , şeker hastalarının gün boyunca kan şekeri seviyelerini yönetmelerine yardımcı olabileceği sonucuna vardı.

Daha eski araştırmalarda araştırmacılar, yumurta tüketiminin diyabetli kişilerde kalp hastalığı ile ilişkili olduğunu belirtmişlerdi.

Ancak günümüzde kontrollü çalışmaların daha da artmasıyla elde edilen sonucu verileri özetleyecek olursak: Besleyici bir diyetin parçası olarak haftada 6 ila 12 yumurta tüketmenin diyabetli kişilerde kalp hastalığı riskini arttırmadığı sonucuna varıldı.

  • Ek olarak yapılan bazı araştırmalar yumurta yemenin felç riskini azaltabileceğini öne sürmektedir.
  • Ayrıca yumurta, göz hastalıklarına karşı koruma sağlayan antioksidanlar olan iyi bir lutein ve zeaksantin kaynağıdır.

Yumurta yerken sadece beyazını yemekten vazgeçmek gerekmektedir Çünkü yukarıda saydığımız yararlı bileşenlerin çoğu yumurtanın sarı kısmında yer almaktadır.

Özet olarak düzenli ve kararında yumurta tüketimi, kalp hastalığı riskini azaltır, kan şekerini dengeleyemeyi kolaylaştırır, göz sağlığının korunmasına katkıda bulunur ve kendinizi tok hissetmenizi sağlayabilir.

Referanslar:

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21495899/

https: //pubmed.ncbi.nlm.nih. gov / 24703415 /

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25970149/

https: / /pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24079288/

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23128450/

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23021013/)

https://academic.oup.com/ajcn/article/109/5/1302/5435774?login=true

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28359773/

(https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29680985/)

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4709836/

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23571649/