diyabetik komplikasyonlar

Yüksek kan şekeri, 

  • Vücudun insülini uygun şekilde kullanamadığı, 
  • İnsüline sahip olmadığı,
  • Çok az insüline sahip olduğu gerçekleşen bir durumdur.

Hiperglisemiyi Tetikleyen Faktörler

  • İyi yönetilemeyen diyabet
  • Planlandığından daha az hareket (egzersiz) edilmesi
  • Soğuk algınlığı ya da grip gibi rahatsızlıklar
  • Stres
  • Vücuttaki hormon dalgalanmaların fazla olduğu durumlar

Hipergliseminin Belirtileri

Hipergliseminin Belirtileri

Eğer Tedavi Edilmezse Oluşabilecek Durumlar

Hiperglisemi tedavi etmezseniz ciddi bir problem olabilir, bu yüzden bunu tespit eder etmez tedavi etmek çok önemlidir. Tespit etmek için de belirtilerin olmasını beklemeden düzenli kan şekeri ölçümleri yaparak durumun önüne geçmektir. 

Hiperglisemi tedavi edilmezse ketoasidoz adı verilen bir durum ortaya çıkabilir. Vücut yeterli insüline sahip olmadığı zaman ketoasidoz gelişir. İnsülin olmadan vücut, glikozu yakıt için kullanamaz, böylece yağları enerji için kullanmaya ayırır.

Vücudunuz yağları parçaladığında, keton adı verilen atık ürünler üretilir. Vücudunuz büyük miktarlarda ketonlara tahammül edemez ve idrar yoluyla onlardan kurtulmaya çalışacaktır. Ne yazık ki, vücut tüm ketonları serbest bırakamaz ve kanınızda birikerek ketoasidoz oluşturabilir.

Keton Test Kiti

Ketoasidoz hayatı tehdit eder ve acil tedavi gerektirir. Semptomlar şunları içerir:

  • Nefes darlığı
  • Meyve gibi kokan nefes
  • Mide bulantısı ve kusma
  • Ağız kuruluğu

Bununla beraber ketoasidozun yanında diyabetin yaşanan genel komplikasyonlarının neredeyse hepsi (hipoglisemi dışında) yüksek kan şekerinin getirdiği problemlerdir. Bunlar da komplikasyonlar başlığı altında açıklanacaktır.

Diyabet iyi yönetilemediği durumlarda hassas damar yapısı olan göz bu durumdan etkilenir.

Göz Anatomisi

Diyabetli bireylerin diyabet olmayanlara göre daha fazla körlük riski vardır. Ancak, diyabetli olan kişilerin çoğunun ufak göz rahatsızlıklarından daha fazla bir şeyleri yoktur. Düzenli kontroller ile küçük sorunları küçük olarak kalması sağlanabilir.

Göz bozukluklarına hangi etkenlerin sebep olduğunu anlamak için, gözün nasıl görev yaptığını bilmek gerekir.

Göz, yapısal olarak sert bir dış zarla kaplı bir toptur. Bu dış zarın ön kısmı berrak ve kavislidir. Bu kavisli alan, gözü korurken ışığın odaklanmasını sağlayan korneadır.

Işık korneadan geçtikten sonra, saydam tabaka (koruyucu bir sıvı ile doludur) denilen bir boşluktan geçerek, gözbebeğine(gözün renkli kısmı olan iris), oradan da odaklama yapmayı sağlayan göz merceğine gelir. Son olarak, ışık, gözün merkezinden (vitreus) başka bir sıvı dolu bölmeden geçer ve gözün arkasındaki, retinaya çarpar. 

Retina, üzerine gelen görüntüleri kaydeder ve bu görüntüleri beynin algılayacağı elektrik sinyaline dönüştürerek beyine gönderir.

Makula gözün arka duvarında retina tabakasında 4-5 mm çapındaki bir alandır. Renkli ve hassas görme bu alanda olur. Retina merkezindeki makulada oluşan hassas görme “merkezi görme”, retina merkezinden uzak kenar bölgelerdeki daha zayıf olan görmeye ise “periferik görme” denir.

Retinanın arkasında yer alan kan damarları makulayı besler.

Diyabetin yol açtığı genel göz problemleri şunlardır:

Göz Tansiyonu (Glokom)

Amerikan Diyabet Derneğinin verilerine göre diyabetli kişilerde, diyabetli olmayanlara göre göz tansiyonu görülme olasılığı %40 daha fazla olduğu belirtilmektedir. Yaşlılıkla birlikte bu risk daha da artmaktadır.

Göz tansiyonu gözdeki basıncın artması neticesinde gelişir. Göz içindeki sıvının yapımı ile gözün dışına çıkışı arasında bir denge vardır. Bu denge sayesinde gözün içinde sabit basınç oluşur. Bu basınç göz küresinde görme duyusu ile ilgili doku ve organların bütünlüklerini korumaları için gereklidir.

Çünkü göz küresinin dışında ona baskı uygulayacak göz dışı kaslar, yağ dokusu, göz kapakları gibi yapılar vardır. Gözün içindeki basınç dış etkenlerden göz küresinin korunmasını sağlar.

Ayrıca göz içi sıvısı içerdiği oksijen ve besin maddeleri ile gözün içinde başta kornea olmak üzere pek çok yapının beslenmesini temin eder ve artık metabolizma ürünlerini uzaklaştırır. Kısaca göz içi basıncı “aköz hümör” tarafından oluşturulur ve göz sağlığı için gereklidir.

Gözdeki basıncın nedeni, gözün içerisinde üretilen ve küçük kanalcıklar aracılığıyla gözü terk eden göz içi sıvısının dengesinin bozulmasıdır. Sonuç olarak kanalcıklardaki tıkanıklık nedeniyle göz içerisinde üretilen sıvı gözü terk edemeyerek, gözün içerisindeki basınç yükselir. Yükselen basınç da görme sinirinin tahribatına neden olmaktadır. Göz siniri de göz ile beyin arasındaki bağlantıyı sağlar. Tedavi edilmediği durumlarda görme bozuklukları ve daha da ağır seyreden durumlarda körlüğe kadar giden durumlarla karşılaşılabilir.

Senede en az 1 kez doktor kontrolü yapılmalıdır.

Katarakt

Göz, yapıları olan kornea ve lensin kırıcılığı ve saydamlığı sayesinde net görmeyi sağlar. Lenste saydamlığın azalması ve bir nevi buğulanarak ışık geçirgenliğinin azalmasına katarakt denir. Katarakt, tedavi edilebilir ancak körlük nedenlerinin de başında gelir. Kataraktlı gözlerde en belirgin yakınma zamanla uzak ve yakın görmede azalmadır. İlerleyen katarakt körlüğe kadar gidebilir.

Kataraktlı Göz

Diyabeti olmayan kişilerde de görülen bu rahatsızlık; Amerikan Diyabet Derneğinin raporlarına göre diyabetli kişilerde %60 fazla görülür.

Diyabetli genç kişilerde bile dengesiz yönetilen diyabeti varsa katarakta yakalanma eğilimi vardır. 

Kataraktın günümüzde tedavisi mümkündür.

Diyabetik Retinopati

Diyabet, gözün özellikle sinir tabakasını (retina veya ağ tabaka) ve bu tabakadaki kılcal damarları etkileyerek çalışmasını bozmakta ve görme kayıplarına yol açmaktadır. Diyabetin yol açtığı retina hasarlarına retinopati denilmektedir.

Diyabetik Retinopati

Diyabetli gençlerde ergenlik çağından itibaren, 30 yaşından sonra ortaya çıkan bireylerde ise teşhis konulduğunda mutlaka göz muayenesi yapılmalıdır. Retina normal ise yılda bir kez muayene yapılmalıdır.

Diyabetik retinopatinin dört evresi vardır.

  • Hafif proliferatif olmayan retinopati

Bu en erken evredir ve mikroanevrizmalar oluşur. Bunlar retinanın küçük kan damarlarının duvarlarındaki baloncuklardır.

  • Orta proliferatif olmayan retinopati

Hastalık ilerledikçe retinayı besleyen bazı damarlar tıkanır.

  • Şiddetli proliferatif olmayan retinopati

Bu evrede tıkanan damar sayısının artmasıyla birlikte retinada beslenemeyen alanlar ortaya çıkar. Bu beslenmesi bozulan alanlardan bazı sinyaller gönderilerek yeni damar oluşumu uyarılır.

  • Proliferatif retinopati

Proliferatif retinopati, en yaygın retinopati şeklidir. Gözün arkasındaki kılcallarda kesecikler oluşur.

Proliferatif olmayan retinopati, gözün arkasındaki kılcal kan damarlarının tıkanmasıyla oluşur. Hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflandırılır.

Maküler ödem

Retinopati genellikle bu aşamada görme kaybına neden olmamasına rağmen, kılcal damarlar, kan ve retina arasındaki maddelerin geçişini kontrol etme yeteneklerini kaybedebilir. Sıvı, gözün odaklamanın gerçekleştiği makula bölümünün içine sızabilir. Maküla sıvı ile şiştiğinde, maküla ödemi denen bir durum meydana gelir. Görme bulanıklaşır ve tamamen kaybedilebilir. 

Proliferatif olmayan retinopati genellikle acil bir tedavi gerektirmemekle birlikte, maküla ödemi derhal tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır.

Proliferatif retinopati

Bazı kişilerde, retinopati birkaç yıl sonra proliferatif retinopati adı verilen daha ciddi bir forma ilerler. Retinopati çeşitleri arasında en tehlikeli olanıdır. Bu formda, kılcal kan damarları çok hasar görürler. Yanıt olarak, yeni kan damarları retinada büyümeye başlar. Bu oluşan yeni kan damarları oldukça zayıf ve anormal yapıda olurlar ve kanayarak gözün görmesine engel olabilirler. Bunlar, retina yüzeyi veya gözün içini dolduran saydam vitreus jeline doğru büyüyebilirler.

Diyabetik retinopati nasıl görme kaybına neden olmaktadır?

Diyabetik retinopati sonucu hasar gören kan damarları iki yolla görme kaybına neden olmaktadır:

• Kolaylıkla kanayan, anormal kan damarları gelişebilir ve bunların göz içine kanaması sonucu görmede bulanıklık ortaya çıkar. Bu olay hastalığın en ileri ve dördüncü evresi olan proliferatif retinopati evresinde gerçekleşmektedir.

• Diyabet hastalığı nedeniyle bozulan kan damarı duvarlarından kanın sıvı kısmı keskin ve merkezi görmenin gerçekleştiği makulanın (sarı nokta) merkezine sızabilir. Sızan sıvı makulada şişme ve görmede bulanıklaşmaya neden olur. Bu durum makula ödemi olarak adlandırılmaktadır. Makula ödeminin ortaya çıkma riski her ne kadar hastalık ilerledikçe artsa da hastalığın herhangi bir evresinde görülebilmektedir. Proliferatif diyabetik retinopatisi olan hastaların yaklaşık olarak yarısında aynı zamanda makula ödemi de bulunmaktadır.

Diyabetik retinopati nasıl tedavi edilir?

Diyabetik retinopatinin ilk üç evresinde makula ödemi olmadığı sürece tedavi gerekmeyecektir. Diyabetik retinopatinin ilerlemesinden kaçınmak için şeker hastalarının kan şekeri, kan kolesterolü ve kan basıncı düzeylerinin mutlaka sıkı kontrol altında tutulmaları gerekmektedir.

Proliferatif retinopati lazer ile tedavi edilir. Lazer tedavisinde amaç anormal kan damarlarının yakılarak kapatılmasına yardımcı olmaktadır. Lazer tedavisi anormal kan damarları kanamaya başlamadan önce uygulandığında daha etkili olmaktadır. Bu nedenle diyabet hastaları düzenli olarak genişletilmiş göz bebeğinden detaylı göz dibi muayenesi yaptırmalıdır. Kanama başlasa bile kanama düzeyine bağlı olmak koşuluyla yine de lazer tedavisi mümkün olabilir.

Eğer kanama şiddetli ise vitrektomi olarak isimlendirilen bir ameliyatın uygulanması gerekebilir. Vitrektomi ameliyatındaki amaç ile gözün içindeki kan temizlenmektir.

Diyabetin diğer komplikasyonları için:
https://diyabetim.net/komplikasyonlar/

*http://www.diabetes.org/living-with-diabetes/complications/eye-complications/?loc=lwd-slabnav

*http://www.bucatip.com.tr/saglik_kosesi/goz-hastaliklari/diyabetik-retinopati

*http://www.dunyagoz.com/tr/tibbi-birimlerimiz/retina/diyabetik-retinopati

Diyabetik nöropati, periferik veya otonom sinirleri etkileyen çeşitli rahatsızlıkların meydana gelmesi durumudur. Diyabetin uzun vadeli komplikasyonları arasında en sık rastlananlardandır.

Normal sinir hücresi ve deforme olmuş sinir hücresi

Otonom Nöropati

Bu tipte genelikle ayaklar ve bacaklar etkilenir. Nadiren de olsa kollar, karın ve sırt, mesaneyi, bağırsak sistemini, cinsel organ ve diğer otonom sinirler tarafından kontrol eden organları etkiler.

Genel belirtileri şu şekildedir:
• Karıncalanma
• Uyuşukluk (kalıcı olabilir)
• Yanma (özellikle akşamları)
• Ağrı

Mesane felci bu tip nöropatinin ortak bir belirtisidir. Bu durum olduğunda, mesanedeki sinirler işlevsiz kaldığı için idrarla dolduğunda oluşan basınca tepki veremez. Sonuç olarak idrar, idrar yolu enfeksiyonlarına yol açarak mesanede kalır.

Otonom nöropati ayrıca cinsel uyarılma sonucu ereksiyonu kontrol eden sinirleri de etkileyebilir. Ancak bu durum kişinin cinsel isteğinde bir değişikliğe yol açmaz.

İnce bağırsağı kontrol eden sinirler hasar gördüğünde ishal oluşabilir. İshal çoğu zaman geceleri ortaya çıkar. Kabızlık ise bağırsaklardaki sinirlerin zarar görmesinin sonucu ortaya çıkan bir diğer bağırsak problemidir.

Çok yaygın olmamakla birlikte mide de etkilenebilir. Yiyeceklerin sindirimiyle ilgili problemler yaşanır ve bu durum kusmaya ve şişkinliğe neden olur. Gastroparezi olarak adlandırılan bu durum, besinlerin vücuttaki emilim hızını değiştirebilir. Sonuç olarak yenilen yemeğe göre insülin ayarlaması yapmak zorlaşır. 

Belirtiler

Sindirim sistemi için;

  • Hazımsızlık ya da mide ekşimesi,
  • Mide bulanması ve yiyecekleri sindirmeden kusmak,
  • Yemek sonrası şişkinlik hissedilmesi,
  • Az miktar yemekle bile midede doluluk hissi,
  • İshal
  • Kabız
  • Kan şekeri seviyesinin tahmin edilemez hale gelmesi. Yemekten sonra yüksek veya düşük kan şekeri olup olmayacağını kestirememek.

Kan damarları için;

  • Ayağa hızlı kalkıldığı zaman baş dönmesi, göz kararması, bayılma veya sersemlik hissi
  • Kalp hızında artış ve tansiyonda düşme
  • Bulantı ve kusma
  • Normalden daha çabuk doyma

Boşaltım sistemi için;

  • Mesanenin boşaltılmasında güçlük
  • İdrar tutamama (idrar kaçırma)
  • Geceleyin tuvalete daha fazla gitme

İdrar yolları için;

  • Sık sık idrara çıkma
  • İdrar kaçırma,
  • İdrar yapma ihtiyacı hissedip aslında mesanede idrar olmaması,
  • Mesanem dolduğunda bile idrara çıkma ihtiyacı hissetmiyorum.
  • Mesanemin kontrolünü kaybettim.
  • Sık sık mesane enfeksiyonları var.

Cinsellik için;

  • (Erkekler için) Seks sırasında, ereksiyon olmakta zorlanmak,
  • (Kadınlar için) Seks yaptığımda orgazm ile ilgili problemlerim var, uyandırıyor veya vajinal kuruluk var.

Kalp ve Damar Sistemi için;

  • Çok hızlı ayağa kalkıldığında baş dönmesi oluşması, 
  • Aniden sebepsiz yere bayılmak,
  • Kalbin hızlı atması,
  • Kalp krizi geçirilirken bile göğüs ağrısı gibi tipik uyarı işaretlerine sahip olunmaması,

Düşük kan şekeri düzeylerinde vücudun uyarı sistemi için (hipoglisemi);

  • Kan şekeri normal değerin düştüğünde sinirlenen ve titreyen bir kişinin, artık bu tür hipoglisemi belirtilerine sahip olmaması,

Ter bezleri için;

  • Özellikle geceleri ya da yemek yerken çok terlemek,
  • Çok sıcak olduğunda bile terleyememek,
  • Ayakların altının çok kuru olması,

Gözler için

  • Karanlık bir yerden aydınlık bir yere geçerken veya geceleri araba sürerken gözlerde odaklanma problemi yaşanması.

Teşhis

Bu tür sinir hasarını teşhis etmek için, doktorunuzun uygun gördüğü fiziksel muayeneye ve özel testlere ihtiyaç duyulabilir. 

Periferik Nöropati

En yaygın nöropati tipi periferik nöropatidir. El, ayak, bacak ve kollardaki sinirleri etkiler. Genellikle ayaklarda başlar ve ilerleyen süreçte her iki ayağa yayılma eğilimi gösterir.

Belirtiler

Karıncılanma;

  • Ayakların karıncalanması,
  • Ayaklarda iğne batması gibi hissetmek,
  • Ağrı veya artan hassasiyet,
  • Ayaklarda yanma, batma ya da sıcaklama,
  • Ayakların dokunmaya karşı çok hassas olması. Örneğin, bazen yatak örtülerinin ayaklara dokunması bile acıtabilir.
  • Bazı zamanlarda giyilmediğinde çorap veya eldiven giymek gibi hissetmek,
  • Ayakların ve ellerin çok soğuk ya da çok sıcak hissetmesi,
  • Ellerde ve ayaklarda uyuşukluk veya zayıflık,
  • Kabarcıklar veya yaralanmalar olsa bile ayaklarda ağrı ya da acı hissetmemek,
  • Yürürken ayakları hissedememek,
  • Ayak ve bacaklardaki kasların zayıflaması,
  • Ayakta dururken ya da yürürken denge kaybı olması,
  • Ayaklarda veya ellerde sıcak veya üşüme hissetmekte zorlanma,

Diğer;

  • Ayaklarda kas ve kemiklerde şekil bozukluğu,
  • Ayak ve bacaklarda yara (ülser) oluşması ve çok yavaş iyileşmesi, (Bu durum olası iltihaplanmalara ve kangren oluşumuna olanak verir.)

Genellikle ağrılı ve yanmalı belirtiler geceleri daha fazla olur.

Sinir İletim Çalışmaları ve Elektromiyografi (EMG):

Doktor, sinir hasarı olabileceğinizi düşünüyorsa, kollarınızdaki ve bacaklarınızdaki sinirlerin ne kadar iyi çalıştığını gösteren testlere ihtiyaç olabilir.
Sinir iletim çalışmaları, sinirlerin mesaj gönderme hızını kontrol eder. EMG, sinir ve kaslarınızın birlikte nasıl çalıştığını kontrol eder.

Tedavi

Kan şekeri seviyelerini hedef aralıkta tutmak periferik nöropatiyi önleyebilir ve daha da kötüleşmesini önleyebilir. Ancak, periferik nöropati durumu yaşandıktan sonra sinir sistemi hastalığını tersine çevirebilecek herhangi bir tedavi yoktur.

Nöropati tespit edildiğinde odaklanılması gereken nokta, ayakları ve bacakları sağlıklı tutmaya ve ağrıyı yönetmektir. Sinir hasarını tedavi etmek, oluşan ağrıyı yönetmek ve ayakları korumak için kan şekeri seviyelerini hedef aralığınızda tutmak gerekmektedir.

Pek çok insan sinir hasarı olduğunda stres yaşarlar ve depresyona girebilirler. Bu durum karşısında fiziksel tedavinin yanında psikolojik desteğe de ihtiyaçları olabilir.

Hangi tedavilerin sizin için en uygun olduğunu bulmak için doktorunuzla konuşun.