Tip 1 Diyabet

Fasulye içerdiği bileşenler göz önüne alındığında ucuz, besleyici ve oldukça sağlıklı bir besindir.

B vitaminleri, A vitamini, C vitamini ,K vitamini kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum ve içeriğindeki yüksek lif açısından zengin bir baklagil türüdür.

Kemik gelişimine katkısı vardır.

Hazımsızlığın giderilmesinde ve sindirim sisteminin gelişiminde etkilidir.

Kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcıdır.

Hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında anne ve bebek sağlığı açısından önemli bir madde olan folik asit içeriği nedeniyle bolca tüketilmelidir.

Önemli antioksidanlardan olan, lutein ve beta-karoten içeriği ile birlikte serbest radikallerle savaşır, yaşlanma etkilerini geciktirir ve çeşitli hastalıkları önlemeye yardımcıdır.

Ayrıca diyabeti yönetmekte büyük etkisi olan glisemik indeks açısında oldukça düşüktür. Bu açıdan diyabeti iyi yönetme ve diyabete yakalanma riskini azaltma açısından oldukça faydalıdır.

Kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan 3.000’den fazla katılımcıyı içeren bir çalışmada, daha fazla baklagil tüketenlerin tip 2 diyabete yakalanma riskinin %35 azaldığı belirlenmiştir.

Bu tarifimizde biz diyabetliler için sağlıklı aynı zamanda kalorisi de az pratik bir yemek seçtik.

Malzemeler:

  • 4 adet kabak
  • 4 diş sarımsak
  • 2 tatlı kaşığı biber salçası
  • 5 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • Yarım çay kaşığı kimyon
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • Süzme Yoğurt (Servis edilirken)

Fırında Yoğurtlu Baharatlı Kabak Yapılışı:

  1. Öncelikle kabaklar yıkanır, kurulanır. Sapları ve dipleri kesilir.
  2. Kabakların kabukları soyulur ve alacalı hale getirildikten sonra kalın daireler olacak şekilde doğranır.
  3. Daha sonra soyulup doğranan kabaklar derince bir kabın içine alınır ve diğer malzemelerle birlikte karıştırılıp marinasyonu tamamlanır.
  4. Fırın kağıdı yerleştirilmiş tepsiye marine edilmiş kabaklar yerleştirilir.
  5. Son olarak ise önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 40 dakika pişirilir.
  6. Süzme yoğurt ile servis edilir.

Afiyet olsun.

Koronavirüs diyabetliler için diğer viral hastalıklarda olduğu gibi kan şekeri düzenini bozan etkiye sahiptir. Bir takım metabolik etkiler sonucunda rutin diyabet tedavisi yetmeyebilir.

Peki koronavirüsün diyabetliler üzerindeki olası etkileri nelerdir?

Komplikasyonlar

Yeni koronavirüsün diğer viral enfeksiyonlarda olduğu gibi diyabetli kişilerde ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Bu komplikasyonlar şunları içerebilir:

Diyabetik Ketoasidoz

Stres veya özellikle viral hastalık dönemlerinde kan şekeri seviyeleri yükselebilir. Diyabetik ketoasidoz (DKA), diyabetli bir kişi bu yükselmeyle başa çıkmak için yeterli insüline sahip olmadığında ortaya çıkar.

Vücut enerji için yağları parçalamaya başlar ve bu da kanda keton birikmesine neden olur. Ketonlar kanı daha asidik hale getirir ve sonuç olarak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

DKA, aşırı susama, mide bulantısı, hızlı nefes alma ve meyvemsi kokulu nefes gibi bir dizi semptomlara neden olabilir. DKA’ya sahip olabilecek herkes acil tıbbi yardım almalıdır.

Akciğer İltihaplanması

Pnömoni, akciğerlerin hava keselerinin iltihaplanmasına neden olan bir enfeksiyondan kaynaklanır.

Tıp çevrelerinin belirttiği üzere, COVID-19 geliştiren diyabetli kişilerde, pnömoni içeren daha şiddetli bir COVID-19 formu geliştirme riski daha yüksektir.

Bazı araştırmalar, 2 yaşından büyük diyabetli herkesin pnömokok ve yıllık grip aşısı yaptırması gerektiğini öne sürmektedir.

Dehidrasyon

Diyabetli bir kişinin COVID-19’dan ateşi varsa, ek sıvı kaybediyordur. Bu, intravenöz sıvılar gerektirebilecek dehidrasyona yol açabilir.

Hiperglisemi (Yüksek Kan Şekeri)

Enfeksiyonlar vücutta stres tepkisine neden olarak glikoz üretiminin artmasına neden olur. Bu durum da normalden daha yüksek kan şekeri seviyelerine neden olur.

Sonuç olarak, bir kişi bulaşıcı bir hastalık sırasında ekstra insüline ihtiyaç duyabilir. Aniden yükselebileceğinden, kan şekeri seviyelerini normalden daha sık izlemek yani sık ölçüm yapmak önemlidir.

Kaynakça:

https://www.medicalnewstoday.com/articles/covid-19-and-diabetes#prevention

Diyabet modern bir hastalık değildir. Aslında eski Romalılar, Hintliler, Araplar ve Yunanlılar tarafından günümüzde diyabetlilerinde karşılaştığımız durumların yüzyıllar öncesinde oldukça benzer şekilde tarif edildiği görülmüştür.

Hindistan’da tatlı idrar anlamına gelen “Madhumeha” olarak adlandırılırken; Yunanistan’da ise idrarın artmasına bağlı olarak Siphon” (Sifon) adını vermişlerdir. Bu adlandırmaların anlamları bugün hala diyabetin en önemli belirtileri arasında yer almaktadır.

İnsülin pompası, kemerinize, cebinize yerleştirebileceğiniz veya kıyafetlerinizin altına gizleyebileceğiniz küçük cep telefonunu büyüklüğüne sahip portatif bir cihazdır.

İnsülin pompaları kısa etkili ve hızlı etkili insülin kullanır, ancak uzun etkili değildir, çünkü pompa kan şekeri seviyesini sabit tutmak için sürekli olarak küçük bir miktar insülin vermek üzere programlanmıştır.

Vücudun gereksinimlerine en iyi şekilde uyan hassas dozlarda hızlı insülin sağlar:

  • Bazal Doz: Vücudun normal işlevleri için (yiyecekler için gerekli olan insülin haricinde) gün boyu (24/7) verilen düşük miktarda insülin. Programlanan oran doktorunuz tarafından belirlenmelidir.
  • Bolus Doz: Yiyeceğiniz yiyeceğe karşılık gelen veya yüksek kan şekeri düzeltmek için belirli zamanlarda alabileceğiniz ilave insülin. İnsülin pompalarında, bolus miktarınızı sağlık uzmanınız tarafından belirlenen ayarlara göre hesaplamanıza yardımcı olan bolus hesaplayıcıları bulunur.
Gün İçerisindeki Bazal ve Bonus İnsülinin Doz Oranları

İnsülin pompası yapay bir pankreas değildir (çünkü bu durum için kan şekeri seviyesinin sürekli izlenir olması gerekir).

İnsülin pompaları insanların kan şekerlerini daha iyi kontrol etmelerine yardımcı olabilir ve çoğu kişi insülin kalemiyle yapılan enjeksiyonlar yerine sürekli insülin pompa sistemini tercih eder.

Yukarıda da bahsedildiği gibi sürekli olarak küçük dozlarda insülin (bazal) veya yemekten sonra kan glukozundaki artışı kontrol etmek için öğün zamanına yakın bir anda bolus insülin dozunu vücuda aktarmak için programlanabilir.

Bu sistem, vücudun normal insülin salınımını en yakın şekilde taklit eder.

https://www.medtronicdiabetes.com/treatments/insulin-pump-therapy
https://www.medtronicdiabetes.com/treatments/insulin-pump-therapy

Pompa ve boru, istediğiniz zaman kolayca çıkarabilir ve yeniden bağlayabilir. Böylece kişi isteğinde aletten bağımsız duş almak veya spor yapmak gibi aktivitelerini yapabilir.

Kimler İnsülin Pompası Kullanabilir ?

İnsülin pompası tüm tip 1 diyabetliler tarafından doktor gözetimi altında olacak şekilde kullanılabilir. Bu durum tamamen bir tercih meselesidir.

Kişinin yaşam tarzı ve en önemlisi de hali hazırda uyguladığı tedaviye karşı vücudunun gösterdiği tepkiyle ilgili bir değerlendirme yapılıp; tercih edilip edilmemesine karar verilmelidir.

Tercih edilmeme sebeplerinden en yaygını kişilerin vücutlarına bağlı bir cihazla gezmek istemediklerinden dolayı olumsuz düşünebilmektedirler.

İnsülin Pompasının Avantajları

  • İnsülin kalemi kullanımına göre daha az enjeksiyon yapılır.
  • İnfüzyon (enjeksiyon) seti 2 ila 3 günde bir değişirken bu süre zarfında insülin kalemi kullanan kişi 15 ila 18 kez iğne yapması gerekir.
  • Pompa, insülinin ayarlanmasında daha hassastır ve kan şekeri seviyesini daha iyi yönetilmesine yardımcı olur.
  • Pompayı etkin kullananlarda daha az kan şekeri düşüklüğü görülür, ki bu sürekli hipoglisemi yaşayan kişilerde çok önemlidir.
  • Düzensiz kan şekeri olan kişilerde HbA1c değerinin dengelemek daha kolaydır.
  • Yemekler ve atıştırmalıklar için doz alımı daha kolaydır.
  • Egzersiz planlaması yapmak daha kolaydır.
  • Sabahın erken saatlerinde sıklıkla yaşanan yüksek kan şekerinin önüne daha kolay geçilir.

İnsülin Pompasının Dezavantajları

  • Tüm gün pompaya insülin için bilgi girmeniz ve birkaç günde bir infüzyon setini değiştirmek gerekir.
  • Pompanın doğru çalıştığından emin olmak için kan şekerinin günde en az dört kez kontrol etmek de dahil olmak üzere güvenle kullanmak gerekir.
  • Pompayı kullanmayı öğrenmek için eğitim almak gerekir; bunun için sağlık ekibiyle birlikte sürekli iletişim halinde olmak gerekir.
  • Pompa sarf malzemeleri pahalıdır.
  • Bazı diyabetliler insanların şeker hastası olduğunun bilinmesini sağlayan bir cihaz giymek istemeyebilir.
  • Sürekli bir cihaz ile birlikte olmaktan dolayı kişiler pompayı kullanmakta rahat hissetmeyebilir.

Diyabette kan şekerinin düzenli takibi yapılması gereken en önemli şeydir. Böylece kişi kendini tanıyarak ve diyabetini yorumlar. Böylece olası diyabetik komplikasyonların önüne geçilmesi sağlanır.

Günümüzde kan şekeri ölçümleri için oldukça acısız ve düşük miktarda kan ile çok kısa sürede (5-10 saniye) analiz yapabilen kan şekeri ölçüm cihazları mevcuttur.

Diyabette düzenli kan şekeri ölçümüyle;

  • Genel tedavi hedeflerine ne kadar ulaştığını gözlemlemesi
  • Diyabet için kullanılan ilaçlarını kan şekeri seviyelerine olan etkisini takip etmek
  • Diyet ve egzersizin kan şekeri seviyelerini nasıl etkilediğini anlamak
  • Hastalık veya stres gibi diğer faktörlerin kan şekeri seviyelerini nasıl etkilediğini anlamak
  • Kişinin kendinde hissettiği bir anormalliği kan şekeri seviyesinden olup; olmadığını anlamak. (Sinirlilik, terlemek, baş dönmesi vb.)

Kan Şekeri Ölçümü Ne Zaman Yapılmalıdır ?

Doktorunuz size kan şekeri seviyenizi ne sıklıkta kontrol etmeniz gerektiğini önerecektir. Genel olarak test sıklığı, sahip olduğunuz diyabetin tipine ve tedavi planınıza bağlıdır.

Tip 1 Diyabet – Tip 1 diyabetiniz varsa doktorunuz, günde dört ila 10 kez kan şekeri testi önerebilir. Yemeklerden ve atıştırmalıklardan önce, egzersizden önce ve sonra, yatmadan önce ve bazen gece boyunca test yapmanız gerekebilir. Ayrıca, hastaysanız, günlük rutininizi değiştirdiğinizde veya yeni bir ilaca başladığınızda kan şekeri seviyenizi daha sık kontrol etmeniz gerekebilir.


Tip 2 Diyabet – Tip 2 diyabeti yönetmek için insülin kullanıyorsanız, doktorunuz kullandığınız insülin tipine ve miktarına bağlı olarak günde birkaç kez kan şekeri testi önerebilir. Eğer oral antidiyabetikler kullanıyorsanız bu kadar sık olmamakla birlikte mutlaka düzenli takip gereklidir.

Günlük olarak birden fazla enjeksiyon alıyorsanız, test genellikle yemeklerden önce ve yatmadan önce önerilir.

Uzun süre etkili insülin kullanıyorsanız, kahvaltı ve akşam yemeğinden önce günde sadece iki kez test etmeniz gerekebilir.

İnsülin Nedir?

İnsülin pankreastan kan dolaşımına salınır ve böylece vücudun farklı bölgelerine ulaşabilir. İnsülinin vücutta birçok etkisi vardır, ancak esas olarak vücudun karbonhidratları nasıl kullanılacağını kontrol eder.

Karbonhidratlar, insan vücudu tarafından glikoz adı verilen bir şeker türünü üretmek için parçalanır. Glikoz, hücreler tarafından kullanılan ana enerji kaynağıdır. İnsülin, kaslarda, karaciğerde ve yağda bulunan hücrelerin bu glikozu alıp enerji kaynağı olarak kullanarak uygun şekilde çalışabilmelerini sağlar.

İnsülin olmadan hücreler, glikozu yakıt olarak kullanmayacak ve işlevlerini yerine getirmemeye başlayacaklardır. Ekstra glikoz, hücreler tarafından yağ olarak depolanmak üzere dönüştürülebileceği için kullanılmaz. Buna ek olarak, insülin diğer metabolik etkilere sahiptir (protein ve yağ parçalanmasının durdurulması gibi).

İnsülin, glikozun hücrelere girmesini sağlayarak hem hücrelerin gerekli enerjiyi almasını hem de bu sayede kan dolaşımındaki glikoz seviyesinin normal olmasını sağlar. Besin alımını ve vücudun metabolik ihtiyaçlarını dengelemek için insülin salımı sağlıklı kişilerde sıkı bir şekilde düzenlenir. Yemek yediğimiz zaman, glikoz kan dolaşımı tarafından emilir kanımıza kan şekeri seviyesini yükselmesine neden olur. Kan glikozundaki bu artış, insülinin pankreastan salınmasına neden olur, böylece glikoz hücrelerin içinde hareket edebilir ve kullanılabilir. Glikoz hücrelerin içerisine enerji sağlamak için girdikçe kandaki glukoz miktarı normale döner ve insülin salınımı yavaşlar. Protein içeren besinler ve bağırsak tarafından üretilen diğer hormonlar da besine cevap olarak insülin salımını uyarır.

Adrenalin gibi stresin anında salınan hormonlar ise insülin salınımını durdurur ve daha yüksek kan şekeri seviyelerine yol açarak stresli olay ile başa çıkmaya yardımcı olur.

İnsülin, pankreasın ürettiği bir diğer hormon olan glukagon ile birlikte çalışır. İnsülin kan şekerini düşüren bir etkiye sahip olmasıyla birlikte glukagon ise tam tersi kan şekerini yükseltici bir etkiye sahiptir. Bu iki hormon kan şekeri seviyelerini vücudun düzgün çalışmasına izin verecek sınırlar içerisinde kalmasını sağlar.

İnsülin Çeşitleri

İnsülinin bir çok türü vardır. Hangisinin tercih edileceği kişiden kişiye doktor kontrolüyle birlikte değişmektedir. İnsülin çeşitlerinin bu kadar çeşitli olması hastalığın seyrine göre uygulanacak olan tedavinin çok çeşitli olmasını sağlar. Örneğin kan şekeri çok dengesiz olan bir kişinin kullandığı insülinler ile dengeli şekilde seyreden kişinin kullandığı insülinler farklılık gösterebilir.

İnsülinler genelde şu şekilde sınıflandırılmışlardır:

  • Kısa etkili insülin
  • Hızlı etkili insülin
  • Orta etkili  insülin
  • Uzun etkili insülin

Hızlı Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 15 dakika içinde etkili olur ve yemekten hemen önce alınmalıdır.

Tip 1 diyabeti olmayan kişi yemek yediğinde vücut pankreastan insülin salgılar; Karbonhidratları yiyecek içinde işlemesine ve kullanmasına yardımcı olan insülindir. Yemekten aldığımız karbonhidratların kan şekerini yükseltmesini durduran, engelleyen bir yandan da o glukozun kullanılmasını sağlayan insülindir.

Hızlı etkili insülin, bolus insülini (yemeklerden sonra ihtiyaç duyulan yüksek dozdaki insülin) taklit eder.

Hızlı etkili insülin örnekleri insülin glulisine (Apidra), insülin lispro (Humalog) ve insulin aspart (Novorapid) ‘dır.

Düzenli veya Kısa Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 30 dakika ila 60 dakika içerisinde etkili olur. Yemekten 30-60 dakika önce enjekte edilir. Etkisi hızlı etkili insülinden daha uzun sürer. Düzenli veya kısa etkili insülin ayrıca bolus sekresyonunu taklit eder.

Kısa etkili (düzenli) insülin örnekleri arasında Humulin R ve Novolin R. bulunmaktadır. 

Orta Etkili: Bu tip insülinlerin etkisi 10-16 saat arasında sürer. Genellikle hızlı etkili insülinlerle beraber ve günde iki kez kullanılır. Bazal insülini salımını taklit etmek için kullanılır.

Bazal insülin salımı diyabetli olmayan kişiler için, kanda her zaman az miktarda bulunan insülindir. Vücudun kan şekerini etkin bir şekilde ayarlayabilmesi için bu bazal insülin salımına ihtiyacı vardır, bu nedenle tip 1 diyabeti olan kişiler bunu taklit eden bir insülin almalıdır.

Orta etkili insülinlere örnek olarak NPH (Novolin N, Humulin N) gösterilebilir.

Uzun Etkili: Orta etkili insüline benzer şekilde, uzun etkili insülin de bazal insülin (yemek yenmediği sürelerde ve gece ihtiyaç duyulan düşük dozdaki insülin) salımını taklit eder. Uzun etkili insülinin etkisi 20-24 saat arasında sürer, bu nedenle genellikle günde bir kez enjekte edilir. Bazı kişiler  doktor kontrolüyle birlikte, kan şekerinin daha iyi kontrol edilmesi için bu tip insülini günde iki kez  de kullanabilmektedirler.

Uzun etkili insülinler arasında insülin glargin (Lantus, Toujeo Solostar), insülin detemir (Levemir) ve insulin degludec (Tresiba) bulunur.

Önceden karıştırılmış: Bu tip insülinler, iki farklı türdeki insülinin birleştirilmesiyle oluşturulur. (Örneğin hızlı etkili ve orta etkili bir insülin.) Bu tür karışım insülinlerde amaç bolus ve bazal insülin salımlarını taklit etmektir. Karışım oranı kişiye uygulanan tedaviye göre değişebilir.

Hangi Tip İnsülinin Kullanılacağı Nasıl Belirlenmektedir ?

Kişi diyabetinin tedavisi için en uygun insülin tipini doktoruyla birlikte belirlemektedir. Günümüzde insülin çeşitleri oldukça fazladır bu da tedavide esneklik sağlar. Bu seçim yapılırken aşağıdaki gibi belirtilen birçok şey göz önünde bulundurulur.

  • Vücudun insüline nasıl tepki verdiği (İnsülinin ne kadar sürede emildiği ve ne kadar süre aktif olarak kaldığı).
  • Yaşam tarzı seçimleri. (Yenilen yiyeceğin türü, ne kadar alkol tüketildiği veya ne kadar egzersiz yapıldığı vücudun insülini nasıl kullandığını etkiler.)
  • Kan şekerinin ne kadar sıklıkla kontrol edildiği
  • Yaş
  • Kan şekerinizi yönetmek için hedefler

Tablo kaynakça: (www.healthlinkbc.ca/health-topics/aa122570), (www.novonordisk.com.au/content/dam/australia/affiliate/www-novonordisk-au Health%20Care%20Professionals/Documents/NovoRapid_NovoMixd_s28102014_Marketing%20version.pdf – Novorapid Bilgileri), (www.apidra.com/apidra/dosing.aspx-Apidra Bilgileri), (www.novo-pi.com/novologmix7030.pdfNovo 70/30 Bilgileri)


İnsülin Etkinliği

İnsülin etkinliği genellikle U-100 olarak mevcuttur. (Bir mililitre sıvıda 100 ünite insülin). Kısa etkili (düzenli) insülin de U-500 de mevcuttur. Bu da U-100 düzenli insülinden beş kat daha konsantre olduğu anlamına gelir. Uzun etkili insülin (glargine) U-300’de de mevcuttur. Bu U-100 uzun etkili insülinden üç kat daha konsantre olduğunu tanımlar. İnsülin konsantrasyonu kontrol edilmeli ve buna göre doğru miktarda alınmalıdır. İnsülin etkinlik derecesi üzerlerinde yazmaktadır.

Dozun Miktarı ve Zamanlaması Nasıl Planlanır?

İnsülinlerin ne zaman alınacağı konusunda doktorun talimatlarına uyulmalıdır. Enjeksiyon ve öğünler arasındaki zaman aralığı kullanılan insülin türüne bağlı olarak değişebilir.

Genel olarak, enjeksiyonun yemekle koordine edilmesi gerekmektedir. Tablodan, “etki başlangıcı” sütunu, insülinin vücutta etkili olmaya ne zaman başlayacağını gösterir. Bu bağlamda dengeyi iyi tutturmak gerekmektedir. İyi zamanlama, düşük kan şekeri seviyelerinden yani hipoglisemiden korunmaya yardımcı olmaktadır.

Diyabeti olan kişilerin diğer herkes gibi spor, egzersiz yapabileceği unutulmamalıdır. Hatta spor kişinin sağlığı açısından,

  • İnsüline karşı duyarlılığı arttırmak,
  • İstenilen kiloya ulaşmak,
  • Kalp hastalığı riskini azaltmak,
  • Kan şekerini dengelemek gibi etkilere sahiptir.

Farklı sporların kan şekeri üzerinde farklı etkileri vardır.

Farklı sporlar vücudu farklı şekillerde etkileyebilir.

Örneğin, hızlı yürüyüş ve sürekli koşu, genellikle kan şekeri seviyelerinde güvenilir bir düşüşe yol açacaktır.

Buna karşılık, sprint ve bazı üst vücut aktiviteleri başlangıçta egzersiz seansı uzadıkça kan şekeri seviyelerinde daha etkili düşüşlere yol açabilir.

Kan şekeri seviyenizi egzersiz öncesi ve sonrası test ederek, farklı sporların ve seans uzunluklarının kan şekeri seviyenizi nasıl etkilediğini kavrayabilirsiniz. Yoğun veya nispeten uzun yapılan bir spor seansı, egzersizden sonra 48 saate kadar kan şekeri seviyelerinin düşmesine neden olabilir.

Diyabetli kişilerin spor yaparken olası hipoglisemilere (kan şekeri düşüklüğü) dikkat edilmelidir. Bunun önüne geçebilmek için doktor kontrolüyle egzersiz öncesi veya sırasında yeterli karbonhidrat almayı veya egzersiz öncesi ilaç dozunuzu azaltma gibi yöntemler uygulanabilir.

Egzersiz öncesi çok yüksek veya çok düşük şeker seviyelerine sahip olmak kan şekerini dengede tutmakta zorlanmaya sebep olabilir.

İnsülin ve Spor

Egzersiz yaparken vücut enerji kullanır. Bu enerji de vücuda glikoz sayesinde ulaşır. Ve glikoz seviyesinin iyi düzenlenmesi gerekmektedir. Bu da öncelikle insülin ile yapılır. Diyabetliler için de insülin oranını ayarlamak en önemli konudur. İnsülin miktarı ayarlanırken egzersizin türü ve egzersizin ne kadar yapıldığı göz önüne alınmalıdır ki böylece kan şekeri istenilen aralıkta olsun.

Egzersiz Çeşidine Göre Kan Şekeri Kontrolü

Egzersizler genel olarakaerobik ve anaerobik olarak ikiye ayrılabilir. Aralarındaki en önemli fark aerobik egzersizlerde oksijen kullanılırken, anaerobik egzersizlerde oksijen kullanılmaz.

Bu durum aslında aerobik ve anaerobik solunum kavramlarına benzer çalışır; anaerobik solunum oksijen yokluğunda gerçekleşir iken aerobik solunum, oksijen varlığında gerçekleşir.

Aerobik egzersizler: Anlamı devamlı ve tutarlı bir efor ile yapılan egzersizdir. Uzun süreli aktivite süresince vücuda enerji sağlamak amacıyla oksijenin kullanıldığı egzersizlerdir. Bu egzersizler uzun süre orta yoğunlukta yapılmalıdır. Bunlar vücudun genel oksijen tüketimini iyileştirme ve aynı zamanda vücut metabolizmasını artırma eğilimindedir. Bu egzersizlere örnek uzun mesafe koşuları, bisiklet, kick boks, yüzme, koşu bandı, koşu ve hızlı yürüyüşler, ip atlamadır.

Anaerobik egzersizler: Diğer taraftan anaerobik egzersizler vücudun enerji ihtiyacını solunumdan karşılayan ve vücudu oksijensiz çalışmaya zorlayan egzersizlerdir. Oluşan bu oksijen eksikliği nedeniyle bu egzersizler sadece kısa süreli yapılabilir. Bu egzersizlere örnek olarak ağırlık kaldırma, kendini çekme, itme, sürat koşusu verebiliriz.


Aerobik ve anaerobik egzersizler arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa tek fark oksijen değildir. Aerobik egzersizler basit olsa da orta şiddette ve uzun süre yapılırlar (ortalama 20 dakika), anaerobik egzersizler ise kısa süreli (2-3 dakika) yapılan yoğun şiddette egzersizlerdir. Aerobik egzersizler daha uzun süreli yapıldıklarından daha yüksek dayanıklılık seviyeleri gerektirirler.

Her iki egzersizde de enerji sağlamak için glikozdan pirüvat üretimi yani glikoliz kullanılır buna rağmen glikozun yıkımını sağlayan maddeler farklıdır. Aerobik egzersizlerde glikozu yıkmak için oksijen kullanılırken, anaerobik egzersizlerde glikozu yıkmak için fosfokreatin kullanılır.

Aerobik egzersizler kanda ve vücutta oksijenin dolaşımını hızlandırırlar. Kan basıncının azalmasını sağlarlar ve yağ yıkımını hızlandırırlar. Diğer taraftan, anaerobik egzersizler güç ve kas kütlesi geliştirmeye yardımcı olur. Bunlar gücü, hızı, ve vücudun metabolik hızını artırmaya yardımcı olurlar. Aerobik egzersizlerin en büyük dezavantajı ise bir bireyin vücut kütlesini ve gücünü azaltma eğiliminde olmalarıdır.

Maraton koşusu, uzun bir süre boyunca hareket ederek sürekli enerji yakmak için iyi bir örnektir.

Yürümek ise daha farklı bir aktivitedir, koşu sırasında olduğu kadar hızlı şekilde enerji harcanmaz, ancak hareket benzerdir – aynı devamlı hareket – bu çoğu durumda yavaş yavaş kan şekeri seviyesini düşürür.

Tempolu koşu, yürümekten fiziksel olarak daha zorlayıcı olduğundan, kan şekeri seviyelerinin yürürken olduğundan daha hızlı düşmesi beklenir; bununla birlikte, hem yürüme hem de koşu gibi aerobik egzersiz ve sürekli tempoda olması nedeniyle, kan şekeri seviyesinin aktivite esnasında düşmesi beklenir.

Kan Şekerim Egzersizden Sonra Neden Yükseliyor ?

Öte yandan futbol, egzersizde ‘aerobik’ sayılabilir (Uzun bir süre boyunca, genellikle 90 dakika sürdüğü için). Ancak, hareket türleri ve hızın sürekli değişmesi anaerobik hareketlerle daha bağlantılı olduğunu gösterir. Çünkü bir futbol maçı esnasında sporcu bazen sprint atıp; bazen de düşük tempoda koşu yapabilir. Bu anaerobik hareketler neticesinde kan şekerinde yükselmeler gözlemlenebilir. Çeşitli sporlar, özellikle takım sporları benzer egzersiz biçimlerine sahiptir.

Anlatıldığı gibi aerobik hareketler kan şekeri seviyelerinde ani yükselmelere neden olabilir. Bunun sebebi ani enerji harcamalarında karaciğerin tepki olarak yapısında depolamış olduğu glikozu tekrar kan dolaşımına bırakmasıdır. Bu, sağlıklı kişilerde çoğu durumda geçici olarak kan glukozunu yükseltir. Ancak diyabetlilerde dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Adrenalin hormonu da bu duruma neden olan başka bir faktördür. Ayrıca bu tür egzersizlerde aktivite anında kan şekerinin olası yükselmesinin yanında aktivite sonunda da kan şekeri düşüklüğü de yaşanabilir.

Egzersizden sonra, özellikle de glikozu anlık yükselten anaerobik egzersizlerde soğuma hareketleri yapmak çok önemlidir. Bunu yaparak hem kan şekerinin yükselme sürecini hafifletmek hem de gece hipoglisemileri önlenebilir. Bunun yanında egzersiz öncesi, sırası ve sonrasında kan şekeri seviyelerini kontrol etmek ve hem insülin hem de karbonhidrat tüketimleriyle ilgili uygun kararlar vermek çok önemlidir.

Unutulmamalıdır ki herkesin metabolizması, beden kitle endeksi, kullandığı insülin dozu ve çeşidi birbirinden farklıdır. Bunlar vücudun hangi duruma nasıl tepki vereceğini değiştiren faktörlerdir. Kişinin kendisini tanıyıp, ona göre öngörü ve müdahalelerde bulunması gerekmektedir. Örneğin kan şekeri egzersiz öncesi belirli bir seviyede tutulup egzersizin türüne bağlı olarak ek bir karbonhidrat alınarak olası hipogliseminin önüne geçilebilir.

Kaynakça:

https://www.bilgiustam.com/aerobik-egzersiz-nedir-anaerobik-egzersiz-nedir/

https://www.diabetes.co.uk/diabetes-and-sport.html

https://www.sportsdietitians.com.au/factsheets/diets-intolerances/diabetes-and-exercise-2/

Diyabet Tabağı Yöntemi, yemek planlaması için kullanılan basit bir yöntemdir. 

Diyabet Tabağı Yöntemi, kan şekeri seviyelerinde en fazla etkiye sahip olan nişastalı karbonhidrat içeren gıdaların porsiyon boyutlarını kontrol etmenize yardımcı olur.

Karbonhidrat ve kalori miktarı düşük; vitamin, mineral, lif miktarı ise yüksek olan, daha fazla pişmemiş sebze tüketmeye ve yeterli miktarda yağsız protein almaya yönelik bir yöntemdir.

Sağlıklı kilo verme veya istenilen kiloyu koruma, kan şekeri yönetimi ve sağlıklı-dengeli beslenme gibi belirli hedefler için tabak yöntemi kullanılmaktadır. Tabak yöntemi aynı zamanda gizli şekerli (prediyabet) kişiler için de faydalı bir yemek planlama aracıdır.

Yöntem Nasıl Uygulanır? 

Tabağınızın yarısını nişasta içermeyen sebzelerle doldurarak başlayın. Daha sonra tabağınızın dörtte birini tam tahıl veya nişastalı gıdalar ve kalan çeyrek kısmını da yağsız proteinli gıdalarla doldurun. Diyabetli kişilerde bu yöntem, kalori ve beslenme planına uygun olarak meyveyi ve az yağlı süt ürünlerini de içerir. Tabağın herhangi bir bölümünde gıda hazırlama veya çeşni olarak kullanılabilen sağlıklı yağlar da önemli katkı maddeleridir.

Tabak Yöntemi Gösterimi

Yöntemin Sağladığı Kolaylıklar Nelerdir?

Çok fazla matematik gerektirmez ve neredeyse her yerde kullanabilirsiniz. Ancak karbonhidrat sayımı yöntemine göre daha kaba bir yöntemdir.

Diyabetin belirtileri belirgin ve ayırt edilebilir olmakla birlikte çok hafif seyrettiği ya da bu belirtilerin hiç biri gözlemlenmeyebilir. Bu gibi durumlarda diyabetin teşhis edilmesi zorlaşır ve bu süreç arttıkça komplikasyonlara davetiye çıkarır. Tip 2 diyabetli kişilerin yaklaşık yarısında bu durumla karşılaşılır. Genellikle tip 2 diyabete de yol açan gizli şeker olarak bilinen durumda semptom gözlenmez. Ancak bu süreçte vücutta hasarlar meydana gelebilir. Tip 2 diyabet ve gizli şeker durumunda semptomlar yavaş gelişir. 

Tip 1 diyabetin de belirtisiz olduğu durumlar vardır ama bunlar oldukça nadir vakalardır. Genellikle birkaç gün veya birkaç hafta içinde hızlı ve şiddetli şekilde gerçekleşir.

Çok Susamak ve Sık İdrara Çıkmak

İnsülin eksikliğinde glikoz hücrelerin yapısına katılamaz. Böbreklere süzülecek daha fazla glikoz kalır. Ancak böbreklerin ne kadar glikoz filtreleyebileceğine dair bir kapasitesi vardır. Bu yüzden süzülemeyen fazla glikoz idrarda ortaya çıkar.

Diyabetin ana belirtilerinden olan sık idrara çıkma ve aşırı susamanın sebebi de glikozun suyu tutma özelliğidir. Yüksek seviyelerdeki idrar çıkışı vücuttaki sodyum miktarının da azalmasına yol açar bu durum beyinde susuzluk reseptörlerini harekete geçirerek susamayı tetikler.

Açlık ve Yorgunluk

Hücreler insülin eksikliğin dolayı yapılarına glikozu katamaz ve enerjisiz kalır. Bunun neticesinde de vücut enerji yoksunluğuyla birlikte bitkin düşer. Bu durumun düzelmesi için vücudun tepkisi olarak açlık meydana gelir. Sürekli bir şeyler yeme özellikle de tatlı isteği oluşur.Yine de ne kadar yemek yenilirse yenilsin hücreler enerjisiz kalır.

Vücutta bu süreçte zayıflama da meydana gelir.

Anormal Kilo Kaybı veya Kilo Alma

Diyabetli kişilerde yetersiz insülin, vücudun enerji olarak kullanmak üzere kandaki glikozun vücut hücrelerine girmesini önler.

Bu meydana geldiğinde, vücut çare olarak alternatif enerji kaynağı olarak önce yağları sonra da kas kütlelerini (protein) yakmaya başlar ve böylece genel vücut ağırlığında bir azalma meydana gelir.

Beklenmeyen aşırı kilo kaybı genellikle tip 1 diyabetli kişilerde gözlemlenir, ancak aynı zamanda tip 2 diyabetli kişileri de etkileyebilir.

Kilo alma genelde çok rastlanılan belirtilerden değildir. Ancak özellikle tip 2 diyabetli kişilerin bu durumla karşılaşması olasıdır.

Kilo almanın başka bir sebebi de yaşanan hipoglisemilerde kişinin kan şekerini yükseltmek için yediği besinler olabilir. Bu yüzden hipoglisemilerde vücuda alınan besinlerin saf şeker içerikli olmasına dikkat edilmelidir. Bu tercih besinin kana hızlı karışması için de önemlidir.

Hipoglisemilerde hızlı şekilde kana karışabilecek karbonhidratlar tercih edilmelidir. Sofra şekeri, şekerlemeler, şekerli içecekler gibi. İçeriğinde yağın da bulunduğu karbonhidratların tercih edilmesi hem alınan karbonhidratın kana geç karışmasına hem de fazladan alınan yağın kilo yapması gibi durumlara yol açmaktadır.

Genital Kaşıntı

Genital kaşıntı erkeklerde ve kadınlarda alerji, deri tahrişi ya da diyabet gibi hastalıklarla birlikte oluşan ciddi sıkıntılar yaratabilecek bir rahatsızlıktır.

Genital kaşıntıya tahriş veya alerjenin neden olduğu durumlarda, tahriş edici sebebi ortadan kaldırmak ya da alerjene maruz kalmaktan kaçınmak kaşınmanın çözülmesi için gerekli olan şeydir. Ancak diyabet gibi kronik rahatsızlıkların yarattığı durumların tedavi süreci daha zorludur.

Genital kaşıntı ve yanma kadın veya erkekte mantar enfeksiyonunu gösterir.

Sürekli tekrar eden mantar enfeksiyonları tip 2 diyabetin de bir belirtisidir.

Diyabette kan glikoz seviyeleri normalden yüksek olur. Bu durum vücutta zaten doğal olarak bulunan mantarlar için genital bölgenin sıcaklığı ve nemi de göz önüne alındığında ideal bir büyüme ortamı sağlar. Çünkü glikoz onlar için de bir enerji kaynağıdır.

Sonuç olarak vajina veya penis çevresinde ve çevresinde kaşıntı, yanma veya kızarıklık / ağrıya sebep olan etmenlerdir.

Ayrıca mantarların çoğalması vücudun bağışıklık sisteminin zayıflamasına da neden olabilir.

Bulanık Görmek

Kan şekeri olması gereken değerden yüksek olduğu takdirde kanın yapısı glikoza doyarak daha kıvamlı bir hal alır. Yoğunlaşmış kan gözün odaklama yeteneğini sağlayana mercekler de dahil olmak üzere çevre dokulardan daha fazla sıvı çeker.

Bu durum eğer kan şekeri normal hale getirilirse düzelir. Yani kan şekerinin yükselmesiyle meydana gelen geçici bir durumdur.

Diyabet, ayrıca hipoglisemi (düşük kan şekeri) nedeniyle de bulanık veya çift görmeye neden olabilir. Bu durumdan lens şekli sorumlu değildir. Düşük kan şekeri, beynin gözün gördüklerine zor odaklanmasına neden olabilir. Bu durumun genel sebebi beynin düşük kan şekeri olduğunda kendini savunma mekanizması geliştirmesidir. Çünkü beynin tek enerji kaynağı saf glikozdur. Glikoz seviyeleri yükseldiğinde görme genellikle normale döner.

Yaraların Geç İyileşmesi ve Duyu Kaybı

Diyabetli hastaların yaralarının geç iyileştiği ya da var olan yaraların daha kötü bir hal almasına yok açar. Ayrıca uzun süreli yüksek kan şekeri olduğu durumlarda daha yaygın olmakla beraber his kaybı, karıncalanma gibi komplikasyonlar da gelişebilir. Bu duruma yol açan başlıca faktörler şunlardır: 

  • Yüksek Kan Şekeri ve Zayıf Kan Dolaşımı

Yüksek kan şekeri seviyeleri kan damarlarını sertleştirir ve kan damarlarının daralmasına neden olur. Bu durum zayıf kan dolaşımına yol açarak, cilt onarımı için gerekli olan kanın dolaşımını zorlaştırır. Neticede yaraya kan akışının azalmasıyla başta oksijenin ve diğer maddelerin eksikliği olur.

Yüksek kan şekeri seviyesi ayrıca dokuya besin taşıyan kırmızı kan hücrelerinin işlevini azaltır. Bu, enfeksiyonla savaşan beyaz kan hücrelerinin etkinliğini de azaltır. Yeterli besin ve oksijen olmadan bir yara çok yavaş iyileşir.

  • Diyabetik Nöropati

Kan glikoz seviyeleri kontrolsüz olduğunda, vücuttaki sinirler etkilenir ve hastalarda duyu kaybına yol açabilir. Buna diyabetik nöropati denir. Duyu kaybı olduğunda diyabetliler vücutlarında gelişmekte olan bir yaranın durumunu hissedemeyebileceği için yaranın durumu kötüleşebilir ve iyileşme ile ilgili komplikasyonlar olabilir. Bu duruma en çok ayaklarda oluşan yaralarda rastlanır. Hasta ayağında oluşan yarayı diyabetik nöropatiden dolayı hissedemez ve fazla göz önünde olmadığından dolayı ihmal edilebilir. 

Sonuç olarak vücudun çok uzun süreli yüksek kan şekerine maruz kalması durumunda kangren ve uzuv kaybına kadar giden süreçler yaşanabilmektedir.

  • Bağışıklık Sistemi Zayıflaması

Yaraların geç iyileşme sebeplerinden birisi de diyabetli kişilerde bağışıklık sisteminin zayıf olmasıdır. Böylece hasta için enfeksiyon riski artar. Yaraların da iyileşmesi zorlaşır.

Aseton Kokusu

Vücut insülin eksikliği olduğunda glikoza erişemeyen hücreler için alternatif enerji kaynağı olarak yağ yakmaya başlar. Yağın yakılması sonucunda enerjinin yanında kanda ve idrarda keton adı verilen bir madde de açığa çıkar. Yüksek keton seviyeleri kötü ağız kokusuna (aseton kokusu) neden olur. Vücutta keton olup olmadığını anlamak aseton kokusunun dışında idrar testiyle mümkündür. Bu testi satın alınan kit ile kişi kendi de yapabilir.

Eğer kan şekeri normal seviyelere getirilmez ve vücuttaki keton seviyesi yüksek değerlere ulaşırsa literatürde “diyabetik ketoasidoz” adı verilen durumla karşılaşılır. Bu durumun belirtileri şunlardır:

  • Nefeste rahatsız edici koku
  • Normalden daha sık idrara çıkma
  • Karın ağrısı, mide bulantısı veya kusma
  • Nefes darlığı
  • Çarpıntı
  • Kramplar
  • Zihin bulanıklığı

Diyabetik ketoasidoz genellikle kontrolsüz tip 1 diyabetli olan hastalarda görünen bir durumdur.