Admin (Page 5)

Genellikle vücudun savunma (bağışıklık) sisteminin pankreasta yer alan insülin üreten hücrelere (beta hücreleri) saldırdığı bir bağışıklık sisteminin tepkisinden kaynaklanır. Bu hücreler bağışıklık sistemi tarafından zararlı birer canlı olarak görülür. Böylece beta hücreleri zamanla tahrip edilir ve en sonunda da tüm işlevlerini kaybederler.

İnsülin üreten bu hücrelerin kendilerini yenilemelerine fırsat vermeyecek şekilde bağışıklık sistemi sürekli nöbette olur. Sonuç olarak insülin yetersizliğiyle birlikte tip 1 diyabet meydana gelir.

Tip 1 diyabet genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkmasına rağmen, erişkinlerde de gelişebilir.

İnsülin, hücreler için gerekli olan enerjiyi sağlayan glikozun hücrelere girmesini sağlayan bir hormondur. 

Tip 1 diyabette pankreasta insülin üretimi olmaz ya da çok az olur.

Ayrıca Tip 1 diyabetin oluşumunda çeşitli risk faktörleri bulunmaktadır. İlgili yazıya ulaşmak için: https://diyabetim.net/risk-faktorleri/

Tip 2 Diyabet Nedir ?

Pankreas insülin adı verilen bir hormon yapar. Hücrelerin glikozu yediğiniz besinlerden enerjiye çevirerek kullanılmasını sağlayan şey budur. Tip 2 diyabeti olan insanlar insülin yapar, ancak hücreler bunu gerektiği kadar kullanmaz. Bu duruma insülin direnci denir.

İlk etapta, pankreas hücrelere glikozu almaya çalışmak için daha fazla insülin yapmaya çalışır. Ancak nihayetinde üretim yetersiz kalır ve kan şekeri yükselir.

Belirtiler

Tip 2 diyabetin belirti ve semptomları genellikle yavaşça gelişir. Bazı kişiler fark etmeden yıllarca tip 2 diyabete yaşayabilir. Ancak bu vücutta bazı problemlere yol açabilir. Tip 2 diyabetin belirtileri, diyabetin genel belirtileriyle neredeyse aynıdır.

  • Artan susuzluk,
  • Sık idrara çıkma,
  • Artan açlık,
  • İstenmeyen kilo kaybı,
  • Yorgunluk,
  • Bulanık görme,
  • Yavaş iyileşen yaralar,
  • Sık görülen enfeksiyonlar,
  • Koyu renkli cilt bölgeleri, genellikle koltuk altı ve boyun bölgesinde,

Tip 2 Diyabeti Tetikleyen Faktörler

Bazı şeyler diyabet hastası olma olasılığını arttırsa da, kişiyi tek başlarına da hasta etmezler. Fakat bu durumlar ne kadar yoğun olursa, diyabete yakalanma riski o kadar yüksek olur.

  • Genler. Yapılan çalışmalarda bilim adamları vücudun insülin yapış mekanizmasını etkileyen farklı DNA parçaları buldular.

  • Fazla kilolu veya obez olmak. Fazla kilolu veya obez olmak, özellikle fazla kiloların bel bölgesinde olması insülin direncine neden olabilir. Tip 2 diyabet, özellikle çocuklukta obezite nedeniyle çocukları ve gençleri ve yetişkinleri etkiler.
  • Metabolik sendromlar. İnsülin direncine sahip kişiler sıklıkla yüksek kan şekeri, bel çevresinde ekstra yağ, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve trigliseritler gibi bir grup probleme sahip olabilir.
  • Karaciğerde çok fazla glikoz olması. Kan şekeri düşük olduğunda, karaciğer glikoz üretir ve kan dolaşımına gönderir. Yemek yedikten sonra kan şekeri yükselir ve genellikle karaciğer glikoz üretimini yavaşlatır ve glikozu daha sonra kullanmak üzere depolar. Ancak bazı insanların karaciğerleri bu şekilde çalışmaz. Şekeri kan dolaşımına göndermeye devam eder. Böylece kan şekeri normalden fazla yükselir.

Aşağıdaki görselde de karaciğerin vücutta glikoz dengesindeki görevi görülmektedir.

  • Hücreler arasında kötü iletişim. Bazen hücreler yanlış sinyaller gönderir veya kendilerine gelen mesajları düzgün alamazlar. Bu problemler hücrelerin insülini veya glikozu nasıl kullanılması gerektiğini etkilediğinde, bir zincirleme reaksiyon ile diyabet meydana gelebilir.
  • Bozuk beta hücreleri. İnsülini yapan beta hücreleri yanlış zamanda yanlış miktarda insülin üretirlerse, kan şekeri dengelenemez. Yüksek kan şekeri ya da düşük kan şekeri gibi problemler oluşabilir.
  • Yaş – 45 veya daha büyük
  • Aile – Diyabetli ebeveyne sahip olmak (anne, baba, kardeş)
  • Prediyabet – Prediyabet kan şekeri seviyenizin normalden yüksek olduğu fakat diyabet olarak sınıflandırılacak kadar yüksek olmadığı bir durumdur. Tedavi edilmeden bırakıldığında, prediyabet sıklıkla tip 2 diyabete ilerler.
  • Kalp ve kan damarı hastalığı
  • Yüksek tansiyon
  • Düşük HDL – Kolesterol
  • Yüksek trigliserid
  • Gebelik diyabeti – Hamileyken gebelik diyabeti olan kişide, tip 2 diyabet geliştirme riski artar. 4 kilogram üzerindeki bir bebek doğruma durumu da, ayrıca tip 2 diyabet riskini arttırır.

  • Polikistik over sendromu (PKOS) Polikistik over sendromu olan kadınlar için (düzensiz adet dönemleri, aşırı saç büyümesi ve obezite ile karakterize edilmiş bir durum) diyabet riskini arttırır.
  • Acanthosis nigricans, boynunuzun veya koltuk altınızın çevresinde koyu renkli döküntüler bulunan bir cilt rahatsızlığı olarak bilinir. Bu durum genellikle insülin direncinin olduğunu gösterir.
  • Depresyon

Aşağıda göreceğiniz diğer risk faktörleri de günlük alışkanlıklar ve yaşam tarzıyla ilgilidir. Kontrol edilebilir olan bu etkenler minimize edildiğinde tip 2 diyabete yakalanmada riskte azalma meydana gelir. Bunlar:

  • Çok az egzersiz yapmak veya hiç egzersiz yapmak – Hareketli kaslar insülin kullanır. Ne kadar az aktif olursanız, tip 2 diyabet riski o kadar artar. Fiziksel aktivite kilonuzu kontrol etmenize yardımcı olur, enerji olarak glikoz kullanır ve hücrelerinizi insüline karşı daha hassas hale getirir.
  • Kötü beslenme alışkanlıkları
  • Sigara içmek
  • Stres
  • Çok az ya da çok fazla uyumak

Bu sayılan maddelerden anlaşılacağı üzere hayatımızda yapacağımız ufak değişikliklerle riski azaltmak mümkündür. Örneğin her gün düzenli yürüyüş yapmanın riski üçte bir oranında azalttığı belirtilmiştir.

Ayrıca çok işlenmiş karbonhidratlardan, şekerli içeceklerden, trans ve doymuş yağlardan kaçının. Kırmızı ve işlenmiş etleri sınırlayarak riski azaltmak mümkündür.

Tip 1 diyabet için bilinen bazı risk faktörleri şunlardır:

  • Aile öyküsü. Tip 1 diyabetli bir ebeveyni olan kişilerin diyabetli olma riski daha fazladır. Akrabalık derecesi arttıkça risk de artmaktadır.
  • Genetik. Belirli genlerin varlığı, tip 1 diyabet riskini artırmaktadır.
  • Coğrafya. Ekvatordan uzaklaştıkça tip 1 diyabete yakalanma oranının arttığı istatistiklerde görülmektedir.
  • Yaş. Tip 1 diyabet her yaşta görünse de, iki farklı yaş aralığında kısmen daha fazla görülür.  Bunlar, 4-7 ve 10-14 yaş aralıklarıdır.
  • Bazı virüsler.

İnsülin pankreastan kan dolaşımına salınır ve böylece vücudun farklı bölgelerine ulaşabilir. İnsülinin vücutta birçok etkisi vardır, ancak esas olarak vücudun karbonhidratları nasıl kullanılacağını kontrol eder.

Karbonhidratlar, insan vücudu tarafından glikoz adı verilen bir şeker türünü üretmek için parçalanır. Glikoz, hücreler tarafından kullanılan ana enerji kaynağıdır. İnsülin, glikoz seviyelerimizin dengeli olduğundan emin olmak için karaciğerimizle, kas ve yağ dokusuyla veya diğer bir deyişle sinir sistemi ve gastrointestinal sistem ile iletişim kurar. Bir başa deyişle kaslarda, karaciğerde ve yağda bulunan hücrelerin bu glikozu alıp enerji kaynağı olarak kullanarak uygun şekilde çalışabilmelerini sağlar.

İnsülin olmadan hücreler, glikozu yakıt olarak kullanmayacak ve işlevlerini yerine getirmemeye başlayacaklardır. Ekstra glikoz, hücreler tarafından yağ olarak depolanmak üzere dönüştürülebileceği için kullanılmaz. Buna ek olarak, insülin diğer metabolik etkilere sahiptir (protein ve yağ parçalanmasının durdurulması gibi).

İnsülin, glikozun hücrelere girmesini sağlayarak hem hücrelerin gerekli enerjiyi almasını hem de bu sayede kan dolaşımındaki glikoz seviyesinin normal olmasını sağlar. Besin alımını ve vücudun metabolik ihtiyaçlarını dengelemek için insülin salımı sağlıklı kişilerde sıkı bir şekilde düzenlenir. Yemek yediğimiz zaman, glikoz kan dolaşımı tarafından emilir kanımıza kan şekeri seviyesini yükselmesine neden olur. Kan glikozundaki bu artış, insülinin pankreastan salınmasına neden olur, böylece glikoz hücrelerin içinde hareket edebilir ve kullanılabilir. Glikoz hücrelerin içerisine enerji sağlamak için girdikçe kandaki glukoz miktarı normale döner ve insülin salınımı yavaşlar. Protein içeren besinler ve bağırsak tarafından üretilen diğer hormonlar da besine cevap olarak insülin salımını uyarır.

Adrenalin gibi stresin anında salınan hormonlar ise insülin salınımını durdurur ve daha yüksek kan şekeri seviyelerine yol açarak stresli olay ile başa çıkmaya yardımcı olur.

İnsülin, pankreasın ürettiği bir diğer hormon olan glukagon ile birlikte çalışır. İnsülin kan şekerini düşüren bir etkiye sahip olmasıyla birlikte glukagon ise tam tersi kan şekerini yükseltici bir etkiye sahiptir. Bu iki hormon kan şekeri seviyelerini vücudun düzgün çalışmasına izin verecek sınırlar içerisinde kalmasını sağlar.İ

Tek kullanımlık ya da içerisindeki insülin haznesinin değiştirilebildiği insülin kalemleri mevcuttur. Günümüzde daha çok hijyen, kullanım kolaylığı ve pratiklik açısından daha çok tek kullanımlık insülin kalemleri tercih edilmektedir. Örneğin kişi tek kullanımlık insülin kalemini kaybettiğinde yenisine hemen ulaşabilirken tek kullanımlık olmayan insülin kullanan biri için bu kadar kolay temin edilemeyebilir. 

İnsülin Kalemlerinin Özellikleri

  • Kullanımı kolaydır ve eğitim süresi kısadır. (Sadece ihtiyacı olan doz ayarlanıp; doz verme düğmesine basmak yeterlidir.)
  • Enjeksiyonu kolaydır.
  • Taşıması kolay ve daha pratiktir.
  • Hatalı doz yapılmasını minimuma indirir.
  • Görme sorunu olan hastalarda kullanımı daha uygundur. Çünkü insülin kalemlerinde doz ayarlamaları yapılırken her doz sonrası ses çıkar. Kişi bu sesleri sayarak gerekli doz ayarlamasını yapabilir.
  • Vücuttan bağımsız taşındığından dolayı bir yerlerde unutulma ihtimali yüksektir.

Temizlik

Tüm enjeksiyonlarda olduğu gibi insülin enjeksiyonu da yapılırken hijyen en çok dikkat edilmesi gereken konudur. 

İlk olarak eller ılık su ve sabunla yıkanarak ellerin temiz olduğundan emin olunur. Eğer kişi ellerini yıkamayacak durumdaysa yanında ıslak mendil bulundurması uygundur. Ardından insülin yapılacak bölgeyi kontrol edilerek o bölgede herhangi bir şişliğin, kızarıklığın, yaranın ve liponun yani emilimi etkileyecek bir durum olup olmadığını kontrol etmenizde fayda vardır.

Saklama Koşulları

  • Kullanılmayan insülin kalemleri buzdolabında saklanmalıdır. Ancak bu koşullar 0′ C’nin altında olmamalıdır.
  • En uygunu insülinlerin buzdolabının dondurucu ve 0′ C bölgesi dışındaki bölümlerde saklanmasıdır. Bu derecenin altındaki sıcaklıklarda saklanan insülinlerin aktivitesi düşer yani bozunmaya başlar.
  • Kullanılan insülin kalemleri oda sıcaklığında saklanmalı ve bu sıcaklığın üstüne gelmemesine dikkat edilmelidir. Çünkü 25 C’nin üstünde insülinin aktivitesi düşer yani bozunmaya başlar. Özellikle yaz aylarında dikkatli olunmalıdır. Güneş altında kesinlikle bırakılmamalıdır. Bu durumun önüne de termos görevi gören bir insülin çantası kullanarak geçilebilir.
İnsülin Çantası – Yerleştirilen buz ile birlikte özellikle yaz aylarında insülinin sıcaktan korunması sağlanır.
  • İnsülinin uygun saklama koşullarında tutulmaması durumunda yapılan insülinin istenilen etkiye sahip olmaması durumu ortaya çıkabilir. Örneğin kişi insülini enjekte ettikten sonra kan şekeri istediği seviyeye düşmeyebilir ve hiperglisemi durumu oluşabilir.
  • İnsülinin uygun saklama koşullarında tutulmaması durumunda yapılan insülinin istenilen etkiye sahip olmaması durumu ortaya çıkabilir. Örneğin kişi insülini enjekte ettikten sonra kan şekeri istediği seviyeye düşmeyebilir ve hiperglisemi durumu oluşabilir.
  • İnsülin buzdolabından çıkarılıyorsa enjeksiyon öncesi oda sıcaklığına gelmesi beklenir. Soğuk insülin direkt olarak kullanıldığı edildiği taktirde enjekte edilen bölgede sancı olabilir.

İnsülin kalemlerini kullanmak için genel bir rehber aşağıdaki gibidir:

  • Ellerinizi yukarıda belirtildiği gibi temizleyin.
  • Yukarıda belirtilen saklama koşullarına uyarak, yeni bir kalem kullanıyorsanız, kullanmadan 30 dakika önce buzdolabından çıkarın.
  • Son kullanma tarihini kontrol edin.
  • İnsülinin doğru tip ve etkide olup olmadığını kontrol edin.
  • Gerekirse, yeniden kullanılabilir bir kaleme yeni bir kartuş yerleştirin.
  • İnsülini, kalemi avucunuzun arasında hafifçe döndürerek karıştırın. Böylece insülin oda sıcaklığına daha hızlı şekilde gelecektir ve eğer karışması gereken tipte bir insülin ise homojen olacaktır.
  • Kalemin kapağını çıkarın.
  • Kaleme yeni bir iğne ucu takın.

İğne Ucu ile İğnenin Batırılış Yöntemi Arasındaki Bağlantı

4mm ile yapılan enjeksiyon direkt olarak batırılırken, 6mm, 8mm gibi uzun iğne uçlarında deri kıvırma yöntemiyle yani deri çimdiklenerek işlem yapılır. Bu yöntemin amacı iğne ucunun uzun olmasından dolayı kasa gelme riskini ortadan kaldırarak; yağ dokuya denk geldiğine emin olmaktır.

İğne uzunluğuna göre yeterli yağ dokusu varsa, iğnenin 90 derecelik bir açıda batırılması önerilir. 

Çok zayıf kişilerde ise kasın içine enjekte edilmesinin önlenmesi için iğne 45 derecelik bir açıda tutulmalıdırlar.

Aşağıdaki tabloda bu uygulamayı özetlenmektedir.

  • İğnenin kapağını çıkarın.
  • Oluşabilecek havayı ortadan kaldırmak için insülin kalemi dik tutularak 1-2 ünite boşa akıtılır.
  • İnsülin dozunuzu ayarlayın.
  • Enjekte etmeden önce dozu iki kez kontrol edin.
  • Seçilen enjeksiyon bölgesini alkolle temizleyin.
  • Yara veya çürük olan bölgelere enjekte etmeyin.
  • Giysi üzerinden enjeksiyon yapmayın. Böyle yapmak daha fazla acıya ve olası enfeksiyona neden olabilir.
  • Mümkünse, topaklanmaları veya şişmeleri önlemek için enjeksiyon bölgesini değiştirin.
  • Kalemi enjekte edilecek yere göre doğru açıyla enjeksiyon bölgesinde 10 saniye tutun.
  • Enjeksiyon düğmesine basın.
  • İğneyi deriden çıkarmadan önce 10 saniye bekleyin.
  • Enjeksiyon bölgesine 5 ila 10 saniye baskı uygulayın, ancak cildi fazla ovmayın. Çünkü enjekte edilmiş insülin deriden çıkabilir.
  • İğneyi çıkarın ve güvenli bir şekilde atın.
  • Kalemin kapağını kapatarak buzdolabına yerleştirin.


Bazı kişiler özellikle toplum içerisindeyken insülin enjeksiyonunu yaparken çekingenlik gösterebilmektedir. Bu sebepten dolayı enjeksiyonu giysilerinin üzerinden yapabilmektedirler. 

Bu durum:

  • Genel hijyen kurallarına aykırıdır. 
  • Doğru bir deri kıvrımı oluşturmak ve tutmak zordur. 
  • Enjeksiyon yerini muayene ederek kanama ya da insülin akışı olup olmadığını anlamak mümkün değildir. 
  • Kumaş kalem iğnesinin üzerindeki kayganlaştırıcı film tabakasını çıkarabilir ve/veya içinden geçerken iğnenin ucunu eğriltebilir. Bu durum enjeksiyon sırasında acı verebilir.

İnsülin kalemlerinin enjeksiyonunu gerçekleştiren kısım ise iğne uçlarıdır. Daha önceki yıllarda insülin tedavisinde kullanılan iğne uçları 12.7 milimetre (mm) uzunluğundaydı. Ancak günümüzde  daha küçük olan 8 mm, 6 mm, 5 mm, 4 mm iğne uçları da kullanılmaktadır. Bu da insülin enjeksiyonunu geçmişte olduğundan daha az ağrılı olmasını sağlamıştır.

İğnenin uzunluğundan çok kalınlığı enjeksiyonun ağrılı olup olmamasını daha fazla etkilemektedir. Bunun yanında yüksek dozda insülin enjeksiyonu yapan bir kişinin kullandığı iğne ucunu kalın tercih etmesi gerekebilir. Çünkü böylece daha hızlı enjeksiyon yapılabilir ve sızıntı olması engellenebilir.

İğnenin üzerindeki G terimli sayı ne kadar yüksek olursa, iğne o kadar incedir. Örneğin, bir 32G (0,23mm) iğnesi 31G (0,25mm) iğneden daha incedir.





Hangi uzunluktaki iğne ucunun kullanılacağı enjeksiyon yapılacak bölgenin yağ doku oranına göre değişmektedir.

Birlikte kullanıldığı insülin kaleminden ayrı olarak satılmaktadır. İğne kalemin ucuna tutturularak ya da vidalanarak sabitlenir.

İğne uçları her enjeksiyondan sonra değiştirmelidir. Ve tek kullanımlık olarak kullanılmadığında çeşitli riskler ortaya çıkar. Bu riskler:

  • İğnede bakteri üremesi ve kirlilik oluşması,
  • Enjeksiyon sırasında ağrı yaşanması,
  • Lipodistrofi oluşması,
  • İğnenin ince ucunun kırılması,

Görselin kaynakçası: https://www.diabetesdaily.com/blog/2014/01/how-many-times-can-you-reuse-a-syringe/

Gün boyunca, birçok farklı faktöre bağlı olarak, kan şekeri seviyeleri, aşağı veya yukarı doğru değişecektir. Bu normal bir süreçtir.

Vücuda herhangi bir zararının olmadığı aralıklarda değişiyorsa muhtemelen bu değişimler kişi tarafından algılanamayacaktır. Fakat olması gereken aralığın altına düşerse ve tedavi edilmezse, tehlikeli olabilir. 

Kan şekeri düzeyi normal değerlerin altına düştüğü zaman, hedef aralığınıza geri getirmek için müdahale etmek gerekir. Bununla birlikte, doktorunuzla kendi kan şekeri hedefleriniz hakkında konuşularak hangi seviyenin hipoglisemi olarak tanımlanacağı belirlenebilir. Ancak genellikle kan şekeriniz 70 mg / dL’den az olduğunda yapılır. 

Hipogliseminin belirtileri ani şekilde gerçekleşir ve kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu yüzden diyabetliler kendilerini iyi tanımalıdır. Düzenli ölçümlerin yanında farklı hissettiğinde ve kendinde bir gördüğünde de kan şekeri ölçümleri yapılarak kişi kendini tanıyabilir. Bununla birlikte yaşadığı durumlar karşısında yorum yapabilme yeteneği kazanır.

Hipogliseminin Genel Belirtileri

Belirtiler genel olarak şu şekildedir (hafiften şiddetliye doğru) : 

  • Titremek
  • Sinirli ya da endişeli olmak
  • Terlemek
  • Sinirlilik veya sabırsızlık
  • Kafa karışıklığı
  • Yüksek nabız
  • Şaşkın hissetmek veya baş dönmesi 
  • Açlık
  • Mide bulantısı
  • Ciltte solgunluk
  • Uykulu hissetmek
  • Halsizlik
  • Bulanık / zayıf görüş
  • Dudaklarda, dillerde, yanaklarda karıncalanma veya uyuşma
  • Baş ağrısı
  • Koordinasyon sorunları (Yürürken aksamak, yön duygusunu kaybetmek.)
  • Kabuslar veya uyku sırasında bağırmak
  • Nöbetler

Düşük kan şekeri seviyesi, adrenalin (epinefrin) hormonunun salınmasını tetikler. Adrenalin, yüksek nabız, terleme, karıncalanma ve sinirlilik hali gibi hipoglisemi semptomlarına neden olan şeydir.

Kan Şekeri Düştüğünde Müdahale Edilmemesi Nelere Yol Açar ?

Kan şekeri seviyesi daha da düşmeye devam ederse, beyin yeterince glikoz alamaz ve gerekli gördüğü fonksiyonların çalışmasını durdurur. Bu da görme bozukluğuna, kafa karışıklığına, konuşma bozukluğuna, uyuşukluğa ve halsizliğe yol açabilir. Kan şekeri çok daha uzun süre düşük kalırsa, nöbetlere, komaya ve çok nadiren ölüme neden olabilir.

Hipoglisemi Anında Yapılması Gerekenler

Kan şekeri düştüğünde eğer kişinin bilinci yerindeyse ve algıları kapalı değilse 15 gram karbonhidrat alması ve 15 dakika sonra ölçüm yapması gerekmektedir. Ve hala 70mg/dL’nin altındaysa yeniden 15 gram karbonhidrat alınarak 15 dakika sonra ölçüm yapılır. Kan şekeri değeri 70mg/dL’nin üstüne çıkana kadar bu işleme devam edilir. Bu yöntemi uygulamak düşük kan şekerini kontrollü olarak yükseltmeyi sağlar. Böylece hipoglisemiden, hiperglisemiye geçişin önüne geçilir. 

Çünkü çoğu kişi hipogliseminin de getirdiği açlık ve yeme dürtüsüyle can havliyle ellerinden geldiğince karbonhidrat almak isterler ve aldıkları karbonhidratın farkında olmazlar. 

Ancak bu bahsedilen 15 gram karbonhidrat yöntemi genellikle küçük çocuklarda uygulanmaz. Çünkü 15 gramdan daha az karbonhidrata ihtiyaç duyabilirler. (Bebekler 6 gram, çocuklar 8-10 gram) Bu noktada daha önceden de belirtildiği gibi kişinin kendini tanıması önemlidir. 

Hipoglisemi tedavi edilirken, karbonhidrat kaynağı seçimi önemlidir. Kompleks karbonhidratlar veya karbonhidrat ile birlikte yağ içeren gıdalar (çikolata gibi) glikoz emilimini yavaşlatabilir. Bu sebepten dolayı acil durum düşüklüğünü tedavi etmek için tercih edilmemelidir.

Pratik olması açısından, meyve suyu, küp şeker, bal gibi glikoz oranı yüksek ve hızlıca kana karışabilen gıdalar tercih edilebilir.

Hipoglisemiden Nasıl Kaçınılır?

Hipoglisemiyi önlemenin en iyi yolu sürekli kan şekeri takibi yapmaktır. Buna göre kan şekeri düştüğü zamanların öncesini ve sonrasını belirleyerek ona göre önlemler alınması sağlanır.

  • Kan şekerinin ölçülmesi gereken zamanlar;
  • Yemekten önce ve sonra,
  • Yatmadan önce,
  • Gün içerisinde yoğun egzersiz yapılmış ise gecenin ortasında (gece saat 3’de),
  • Eğer tedavide ve yaşam koşullarında değişiklik yapıldıysa (egzersiz, beslenme, uzun yolculuk) ölçümlerin daha da sıklaştırılması gerekir. 

Hipogliseminin Sebepleri

Hipogliseminin en yaygın sebebi alınan insülinin ve yenilen yemeğin dengesinin tutturulamamasıdır. Bununla beraber yoğun egzersiz hipoglisemiye sebep olabilecek etkenlerdendir. 

İnsülin ve yemek zamanlamasının uygun yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda kişi yaptığı insülinin özelliklerini iyi bilmelidir (etki süresi, etki hızı).Bu sebepten, yemekten önce insülin ölçümleri ihmal edilmemelidir. Karbonhidrat sayımı yapmayı bilmek dengeyi sağlamada fayda sağlar.  

Yüksek kan şekeri, 

  • Vücudun insülini uygun şekilde kullanamadığı, 
  • İnsüline sahip olmadığı,
  • Çok az insüline sahip olduğu gerçekleşen bir durumdur.

Hiperglisemiyi Tetikleyen Faktörler

  • İyi yönetilemeyen diyabet
  • Planlandığından daha az hareket (egzersiz) edilmesi
  • Soğuk algınlığı ya da grip gibi rahatsızlıklar
  • Stres
  • Vücuttaki hormon dalgalanmaların fazla olduğu durumlar

Hipergliseminin Belirtileri

Hipergliseminin Belirtileri

Eğer Tedavi Edilmezse Oluşabilecek Durumlar

Hiperglisemi tedavi etmezseniz ciddi bir problem olabilir, bu yüzden bunu tespit eder etmez tedavi etmek çok önemlidir. Tespit etmek için de belirtilerin olmasını beklemeden düzenli kan şekeri ölçümleri yaparak durumun önüne geçmektir. 

Hiperglisemi tedavi edilmezse ketoasidoz adı verilen bir durum ortaya çıkabilir. Vücut yeterli insüline sahip olmadığı zaman ketoasidoz gelişir. İnsülin olmadan vücut, glikozu yakıt için kullanamaz, böylece yağları enerji için kullanmaya ayırır.

Vücudunuz yağları parçaladığında, keton adı verilen atık ürünler üretilir. Vücudunuz büyük miktarlarda ketonlara tahammül edemez ve idrar yoluyla onlardan kurtulmaya çalışacaktır. Ne yazık ki, vücut tüm ketonları serbest bırakamaz ve kanınızda birikerek ketoasidoz oluşturabilir.

Keton Test Kiti

Ketoasidoz hayatı tehdit eder ve acil tedavi gerektirir. Semptomlar şunları içerir:

  • Nefes darlığı
  • Meyve gibi kokan nefes
  • Mide bulantısı ve kusma
  • Ağız kuruluğu

Bununla beraber ketoasidozun yanında diyabetin yaşanan genel komplikasyonlarının neredeyse hepsi (hipoglisemi dışında) yüksek kan şekerinin getirdiği problemlerdir. Bunlar da komplikasyonlar başlığı altında açıklanacaktır.