Admin (Page 4)

İnsülin Nedir?

İnsülin pankreastan kan dolaşımına salınır ve böylece vücudun farklı bölgelerine ulaşabilir. İnsülinin vücutta birçok etkisi vardır, ancak esas olarak vücudun karbonhidratları nasıl kullanılacağını kontrol eder.

Karbonhidratlar, insan vücudu tarafından glikoz adı verilen bir şeker türünü üretmek için parçalanır. Glikoz, hücreler tarafından kullanılan ana enerji kaynağıdır. İnsülin, kaslarda, karaciğerde ve yağda bulunan hücrelerin bu glikozu alıp enerji kaynağı olarak kullanarak uygun şekilde çalışabilmelerini sağlar.

İnsülin olmadan hücreler, glikozu yakıt olarak kullanmayacak ve işlevlerini yerine getirmemeye başlayacaklardır. Ekstra glikoz, hücreler tarafından yağ olarak depolanmak üzere dönüştürülebileceği için kullanılmaz. Buna ek olarak, insülin diğer metabolik etkilere sahiptir (protein ve yağ parçalanmasının durdurulması gibi).

İnsülin, glikozun hücrelere girmesini sağlayarak hem hücrelerin gerekli enerjiyi almasını hem de bu sayede kan dolaşımındaki glikoz seviyesinin normal olmasını sağlar. Besin alımını ve vücudun metabolik ihtiyaçlarını dengelemek için insülin salımı sağlıklı kişilerde sıkı bir şekilde düzenlenir. Yemek yediğimiz zaman, glikoz kan dolaşımı tarafından emilir kanımıza kan şekeri seviyesini yükselmesine neden olur. Kan glikozundaki bu artış, insülinin pankreastan salınmasına neden olur, böylece glikoz hücrelerin içinde hareket edebilir ve kullanılabilir. Glikoz hücrelerin içerisine enerji sağlamak için girdikçe kandaki glukoz miktarı normale döner ve insülin salınımı yavaşlar. Protein içeren besinler ve bağırsak tarafından üretilen diğer hormonlar da besine cevap olarak insülin salımını uyarır.

Adrenalin gibi stresin anında salınan hormonlar ise insülin salınımını durdurur ve daha yüksek kan şekeri seviyelerine yol açarak stresli olay ile başa çıkmaya yardımcı olur.

İnsülin, pankreasın ürettiği bir diğer hormon olan glukagon ile birlikte çalışır. İnsülin kan şekerini düşüren bir etkiye sahip olmasıyla birlikte glukagon ise tam tersi kan şekerini yükseltici bir etkiye sahiptir. Bu iki hormon kan şekeri seviyelerini vücudun düzgün çalışmasına izin verecek sınırlar içerisinde kalmasını sağlar.

İnsülin Çeşitleri

İnsülinin bir çok türü vardır. Hangisinin tercih edileceği kişiden kişiye doktor kontrolüyle birlikte değişmektedir. İnsülin çeşitlerinin bu kadar çeşitli olması hastalığın seyrine göre uygulanacak olan tedavinin çok çeşitli olmasını sağlar. Örneğin kan şekeri çok dengesiz olan bir kişinin kullandığı insülinler ile dengeli şekilde seyreden kişinin kullandığı insülinler farklılık gösterebilir.

İnsülinler genelde şu şekilde sınıflandırılmışlardır:

  • Kısa etkili insülin
  • Hızlı etkili insülin
  • Orta etkili  insülin
  • Uzun etkili insülin

Hızlı Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 15 dakika içinde etkili olur ve yemekten hemen önce alınmalıdır.

Tip 1 diyabeti olmayan kişi yemek yediğinde vücut pankreastan insülin salgılar; Karbonhidratları yiyecek içinde işlemesine ve kullanmasına yardımcı olan insülindir. Yemekten aldığımız karbonhidratların kan şekerini yükseltmesini durduran, engelleyen bir yandan da o glukozun kullanılmasını sağlayan insülindir.

Hızlı etkili insülin, bolus insülini (yemeklerden sonra ihtiyaç duyulan yüksek dozdaki insülin) taklit eder.

Hızlı etkili insülin örnekleri insülin glulisine (Apidra), insülin lispro (Humalog) ve insulin aspart (Novorapid) ‘dır.

Düzenli veya Kısa Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 30 dakika ila 60 dakika içerisinde etkili olur. Yemekten 30-60 dakika önce enjekte edilir. Etkisi hızlı etkili insülinden daha uzun sürer. Düzenli veya kısa etkili insülin ayrıca bolus sekresyonunu taklit eder.

Kısa etkili (düzenli) insülin örnekleri arasında Humulin R ve Novolin R. bulunmaktadır. 

Orta Etkili: Bu tip insülinlerin etkisi 10-16 saat arasında sürer. Genellikle hızlı etkili insülinlerle beraber ve günde iki kez kullanılır. Bazal insülini salımını taklit etmek için kullanılır.

Bazal insülin salımı diyabetli olmayan kişiler için, kanda her zaman az miktarda bulunan insülindir. Vücudun kan şekerini etkin bir şekilde ayarlayabilmesi için bu bazal insülin salımına ihtiyacı vardır, bu nedenle tip 1 diyabeti olan kişiler bunu taklit eden bir insülin almalıdır.

Orta etkili insülinlere örnek olarak NPH (Novolin N, Humulin N) gösterilebilir.

Uzun Etkili: Orta etkili insüline benzer şekilde, uzun etkili insülin de bazal insülin (yemek yenmediği sürelerde ve gece ihtiyaç duyulan düşük dozdaki insülin) salımını taklit eder. Uzun etkili insülinin etkisi 20-24 saat arasında sürer, bu nedenle genellikle günde bir kez enjekte edilir. Bazı kişiler  doktor kontrolüyle birlikte, kan şekerinin daha iyi kontrol edilmesi için bu tip insülini günde iki kez  de kullanabilmektedirler.

Uzun etkili insülinler arasında insülin glargin (Lantus, Toujeo Solostar), insülin detemir (Levemir) ve insulin degludec (Tresiba) bulunur.

Önceden karıştırılmış: Bu tip insülinler, iki farklı türdeki insülinin birleştirilmesiyle oluşturulur. (Örneğin hızlı etkili ve orta etkili bir insülin.) Bu tür karışım insülinlerde amaç bolus ve bazal insülin salımlarını taklit etmektir. Karışım oranı kişiye uygulanan tedaviye göre değişebilir.

Hangi Tip İnsülinin Kullanılacağı Nasıl Belirlenmektedir ?

Kişi diyabetinin tedavisi için en uygun insülin tipini doktoruyla birlikte belirlemektedir. Günümüzde insülin çeşitleri oldukça fazladır bu da tedavide esneklik sağlar. Bu seçim yapılırken aşağıdaki gibi belirtilen birçok şey göz önünde bulundurulur.

  • Vücudun insüline nasıl tepki verdiği (İnsülinin ne kadar sürede emildiği ve ne kadar süre aktif olarak kaldığı).
  • Yaşam tarzı seçimleri. (Yenilen yiyeceğin türü, ne kadar alkol tüketildiği veya ne kadar egzersiz yapıldığı vücudun insülini nasıl kullandığını etkiler.)
  • Kan şekerinin ne kadar sıklıkla kontrol edildiği
  • Yaş
  • Kan şekerinizi yönetmek için hedefler

Tablo kaynakça: (www.healthlinkbc.ca/health-topics/aa122570), (www.novonordisk.com.au/content/dam/australia/affiliate/www-novonordisk-au Health%20Care%20Professionals/Documents/NovoRapid_NovoMixd_s28102014_Marketing%20version.pdf – Novorapid Bilgileri), (www.apidra.com/apidra/dosing.aspx-Apidra Bilgileri), (www.novo-pi.com/novologmix7030.pdfNovo 70/30 Bilgileri)


İnsülin Etkinliği

İnsülin etkinliği genellikle U-100 olarak mevcuttur. (Bir mililitre sıvıda 100 ünite insülin). Kısa etkili (düzenli) insülin de U-500 de mevcuttur. Bu da U-100 düzenli insülinden beş kat daha konsantre olduğu anlamına gelir. Uzun etkili insülin (glargine) U-300’de de mevcuttur. Bu U-100 uzun etkili insülinden üç kat daha konsantre olduğunu tanımlar. İnsülin konsantrasyonu kontrol edilmeli ve buna göre doğru miktarda alınmalıdır. İnsülin etkinlik derecesi üzerlerinde yazmaktadır.

Dozun Miktarı ve Zamanlaması Nasıl Planlanır?

İnsülinlerin ne zaman alınacağı konusunda doktorun talimatlarına uyulmalıdır. Enjeksiyon ve öğünler arasındaki zaman aralığı kullanılan insülin türüne bağlı olarak değişebilir.

Genel olarak, enjeksiyonun yemekle koordine edilmesi gerekmektedir. Tablodan, “etki başlangıcı” sütunu, insülinin vücutta etkili olmaya ne zaman başlayacağını gösterir. Bu bağlamda dengeyi iyi tutturmak gerekmektedir. İyi zamanlama, düşük kan şekeri seviyelerinden yani hipoglisemiden korunmaya yardımcı olmaktadır.

Diyabeti olan kişilerin diğer herkes gibi spor, egzersiz yapabileceği unutulmamalıdır. Hatta spor kişinin sağlığı açısından,

  • İnsüline karşı duyarlılığı arttırmak,
  • İstenilen kiloya ulaşmak,
  • Kalp hastalığı riskini azaltmak,
  • Kan şekerini dengelemek gibi etkilere sahiptir.

Farklı sporların kan şekeri üzerinde farklı etkileri vardır.

Farklı sporlar vücudu farklı şekillerde etkileyebilir.

Örneğin, hızlı yürüyüş ve sürekli koşu, genellikle kan şekeri seviyelerinde güvenilir bir düşüşe yol açacaktır.

Buna karşılık, sprint ve bazı üst vücut aktiviteleri başlangıçta egzersiz seansı uzadıkça kan şekeri seviyelerinde daha etkili düşüşlere yol açabilir.

Kan şekeri seviyenizi egzersiz öncesi ve sonrası test ederek, farklı sporların ve seans uzunluklarının kan şekeri seviyenizi nasıl etkilediğini kavrayabilirsiniz. Yoğun veya nispeten uzun yapılan bir spor seansı, egzersizden sonra 48 saate kadar kan şekeri seviyelerinin düşmesine neden olabilir.

Diyabetli kişilerin spor yaparken olası hipoglisemilere (kan şekeri düşüklüğü) dikkat edilmelidir. Bunun önüne geçebilmek için doktor kontrolüyle egzersiz öncesi veya sırasında yeterli karbonhidrat almayı veya egzersiz öncesi ilaç dozunuzu azaltma gibi yöntemler uygulanabilir.

Egzersiz öncesi çok yüksek veya çok düşük şeker seviyelerine sahip olmak kan şekerini dengede tutmakta zorlanmaya sebep olabilir.

İnsülin ve Spor

Egzersiz yaparken vücut enerji kullanır. Bu enerji de vücuda glikoz sayesinde ulaşır. Ve glikoz seviyesinin iyi düzenlenmesi gerekmektedir. Bu da öncelikle insülin ile yapılır. Diyabetliler için de insülin oranını ayarlamak en önemli konudur. İnsülin miktarı ayarlanırken egzersizin türü ve egzersizin ne kadar yapıldığı göz önüne alınmalıdır ki böylece kan şekeri istenilen aralıkta olsun.

Egzersiz Çeşidine Göre Kan Şekeri Kontrolü

Egzersizler genel olarakaerobik ve anaerobik olarak ikiye ayrılabilir. Aralarındaki en önemli fark aerobik egzersizlerde oksijen kullanılırken, anaerobik egzersizlerde oksijen kullanılmaz.

Bu durum aslında aerobik ve anaerobik solunum kavramlarına benzer çalışır; anaerobik solunum oksijen yokluğunda gerçekleşir iken aerobik solunum, oksijen varlığında gerçekleşir.

Aerobik egzersizler: Anlamı devamlı ve tutarlı bir efor ile yapılan egzersizdir. Uzun süreli aktivite süresince vücuda enerji sağlamak amacıyla oksijenin kullanıldığı egzersizlerdir. Bu egzersizler uzun süre orta yoğunlukta yapılmalıdır. Bunlar vücudun genel oksijen tüketimini iyileştirme ve aynı zamanda vücut metabolizmasını artırma eğilimindedir. Bu egzersizlere örnek uzun mesafe koşuları, bisiklet, kick boks, yüzme, koşu bandı, koşu ve hızlı yürüyüşler, ip atlamadır.

Anaerobik egzersizler: Diğer taraftan anaerobik egzersizler vücudun enerji ihtiyacını solunumdan karşılayan ve vücudu oksijensiz çalışmaya zorlayan egzersizlerdir. Oluşan bu oksijen eksikliği nedeniyle bu egzersizler sadece kısa süreli yapılabilir. Bu egzersizlere örnek olarak ağırlık kaldırma, kendini çekme, itme, sürat koşusu verebiliriz.


Aerobik ve anaerobik egzersizler arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa tek fark oksijen değildir. Aerobik egzersizler basit olsa da orta şiddette ve uzun süre yapılırlar (ortalama 20 dakika), anaerobik egzersizler ise kısa süreli (2-3 dakika) yapılan yoğun şiddette egzersizlerdir. Aerobik egzersizler daha uzun süreli yapıldıklarından daha yüksek dayanıklılık seviyeleri gerektirirler.

Her iki egzersizde de enerji sağlamak için glikozdan pirüvat üretimi yani glikoliz kullanılır buna rağmen glikozun yıkımını sağlayan maddeler farklıdır. Aerobik egzersizlerde glikozu yıkmak için oksijen kullanılırken, anaerobik egzersizlerde glikozu yıkmak için fosfokreatin kullanılır.

Aerobik egzersizler kanda ve vücutta oksijenin dolaşımını hızlandırırlar. Kan basıncının azalmasını sağlarlar ve yağ yıkımını hızlandırırlar. Diğer taraftan, anaerobik egzersizler güç ve kas kütlesi geliştirmeye yardımcı olur. Bunlar gücü, hızı, ve vücudun metabolik hızını artırmaya yardımcı olurlar. Aerobik egzersizlerin en büyük dezavantajı ise bir bireyin vücut kütlesini ve gücünü azaltma eğiliminde olmalarıdır.

Maraton koşusu, uzun bir süre boyunca hareket ederek sürekli enerji yakmak için iyi bir örnektir.

Yürümek ise daha farklı bir aktivitedir, koşu sırasında olduğu kadar hızlı şekilde enerji harcanmaz, ancak hareket benzerdir – aynı devamlı hareket – bu çoğu durumda yavaş yavaş kan şekeri seviyesini düşürür.

Tempolu koşu, yürümekten fiziksel olarak daha zorlayıcı olduğundan, kan şekeri seviyelerinin yürürken olduğundan daha hızlı düşmesi beklenir; bununla birlikte, hem yürüme hem de koşu gibi aerobik egzersiz ve sürekli tempoda olması nedeniyle, kan şekeri seviyesinin aktivite esnasında düşmesi beklenir.

Kan Şekerim Egzersizden Sonra Neden Yükseliyor ?

Öte yandan futbol, egzersizde ‘aerobik’ sayılabilir (Uzun bir süre boyunca, genellikle 90 dakika sürdüğü için). Ancak, hareket türleri ve hızın sürekli değişmesi anaerobik hareketlerle daha bağlantılı olduğunu gösterir. Çünkü bir futbol maçı esnasında sporcu bazen sprint atıp; bazen de düşük tempoda koşu yapabilir. Bu anaerobik hareketler neticesinde kan şekerinde yükselmeler gözlemlenebilir. Çeşitli sporlar, özellikle takım sporları benzer egzersiz biçimlerine sahiptir.

Anlatıldığı gibi aerobik hareketler kan şekeri seviyelerinde ani yükselmelere neden olabilir. Bunun sebebi ani enerji harcamalarında karaciğerin tepki olarak yapısında depolamış olduğu glikozu tekrar kan dolaşımına bırakmasıdır. Bu, sağlıklı kişilerde çoğu durumda geçici olarak kan glukozunu yükseltir. Ancak diyabetlilerde dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Adrenalin hormonu da bu duruma neden olan başka bir faktördür. Ayrıca bu tür egzersizlerde aktivite anında kan şekerinin olası yükselmesinin yanında aktivite sonunda da kan şekeri düşüklüğü de yaşanabilir.

Egzersizden sonra, özellikle de glikozu anlık yükselten anaerobik egzersizlerde soğuma hareketleri yapmak çok önemlidir. Bunu yaparak hem kan şekerinin yükselme sürecini hafifletmek hem de gece hipoglisemileri önlenebilir. Bunun yanında egzersiz öncesi, sırası ve sonrasında kan şekeri seviyelerini kontrol etmek ve hem insülin hem de karbonhidrat tüketimleriyle ilgili uygun kararlar vermek çok önemlidir.

Unutulmamalıdır ki herkesin metabolizması, beden kitle endeksi, kullandığı insülin dozu ve çeşidi birbirinden farklıdır. Bunlar vücudun hangi duruma nasıl tepki vereceğini değiştiren faktörlerdir. Kişinin kendisini tanıyıp, ona göre öngörü ve müdahalelerde bulunması gerekmektedir. Örneğin kan şekeri egzersiz öncesi belirli bir seviyede tutulup egzersizin türüne bağlı olarak ek bir karbonhidrat alınarak olası hipogliseminin önüne geçilebilir.

Kaynakça:

https://www.bilgiustam.com/aerobik-egzersiz-nedir-anaerobik-egzersiz-nedir/

https://www.diabetes.co.uk/diabetes-and-sport.html

https://www.sportsdietitians.com.au/factsheets/diets-intolerances/diabetes-and-exercise-2/

Diyabet Tabağı Yöntemi, yemek planlaması için kullanılan basit bir yöntemdir. 

Diyabet Tabağı Yöntemi, kan şekeri seviyelerinde en fazla etkiye sahip olan nişastalı karbonhidrat içeren gıdaların porsiyon boyutlarını kontrol etmenize yardımcı olur.

Karbonhidrat ve kalori miktarı düşük; vitamin, mineral, lif miktarı ise yüksek olan, daha fazla pişmemiş sebze tüketmeye ve yeterli miktarda yağsız protein almaya yönelik bir yöntemdir.

Sağlıklı kilo verme veya istenilen kiloyu koruma, kan şekeri yönetimi ve sağlıklı-dengeli beslenme gibi belirli hedefler için tabak yöntemi kullanılmaktadır. Tabak yöntemi aynı zamanda gizli şekerli (prediyabet) kişiler için de faydalı bir yemek planlama aracıdır.

Yöntem Nasıl Uygulanır? 

Tabağınızın yarısını nişasta içermeyen sebzelerle doldurarak başlayın. Daha sonra tabağınızın dörtte birini tam tahıl veya nişastalı gıdalar ve kalan çeyrek kısmını da yağsız proteinli gıdalarla doldurun. Diyabetli kişilerde bu yöntem, kalori ve beslenme planına uygun olarak meyveyi ve az yağlı süt ürünlerini de içerir. Tabağın herhangi bir bölümünde gıda hazırlama veya çeşni olarak kullanılabilen sağlıklı yağlar da önemli katkı maddeleridir.

Tabak Yöntemi Gösterimi

Yöntemin Sağladığı Kolaylıklar Nelerdir?

Çok fazla matematik gerektirmez ve neredeyse her yerde kullanabilirsiniz. Ancak karbonhidrat sayımı yöntemine göre daha kaba bir yöntemdir.

Diyabetin belirtileri belirgin ve ayırt edilebilir olmakla birlikte çok hafif seyrettiği ya da bu belirtilerin hiç biri gözlemlenmeyebilir. Bu gibi durumlarda diyabetin teşhis edilmesi zorlaşır ve bu süreç arttıkça komplikasyonlara davetiye çıkarır. Tip 2 diyabetli kişilerin yaklaşık yarısında bu durumla karşılaşılır. Genellikle tip 2 diyabete de yol açan gizli şeker olarak bilinen durumda semptom gözlenmez. Ancak bu süreçte vücutta hasarlar meydana gelebilir. Tip 2 diyabet ve gizli şeker durumunda semptomlar yavaş gelişir. 

Tip 1 diyabetin de belirtisiz olduğu durumlar vardır ama bunlar oldukça nadir vakalardır. Genellikle birkaç gün veya birkaç hafta içinde hızlı ve şiddetli şekilde gerçekleşir.

Çok Susamak ve Sık İdrara Çıkmak

İnsülin eksikliğinde glikoz hücrelerin yapısına katılamaz. Böbreklere süzülecek daha fazla glikoz kalır. Ancak böbreklerin ne kadar glikoz filtreleyebileceğine dair bir kapasitesi vardır. Bu yüzden süzülemeyen fazla glikoz idrarda ortaya çıkar.

Diyabetin ana belirtilerinden olan sık idrara çıkma ve aşırı susamanın sebebi de glikozun suyu tutma özelliğidir. Yüksek seviyelerdeki idrar çıkışı vücuttaki sodyum miktarının da azalmasına yol açar bu durum beyinde susuzluk reseptörlerini harekete geçirerek susamayı tetikler.

Açlık ve Yorgunluk

Hücreler insülin eksikliğin dolayı yapılarına glikozu katamaz ve enerjisiz kalır. Bunun neticesinde de vücut enerji yoksunluğuyla birlikte bitkin düşer. Bu durumun düzelmesi için vücudun tepkisi olarak açlık meydana gelir. Sürekli bir şeyler yeme özellikle de tatlı isteği oluşur.Yine de ne kadar yemek yenilirse yenilsin hücreler enerjisiz kalır.

Vücutta bu süreçte zayıflama da meydana gelir.

Anormal Kilo Kaybı veya Kilo Alma

Diyabetli kişilerde yetersiz insülin, vücudun enerji olarak kullanmak üzere kandaki glikozun vücut hücrelerine girmesini önler.

Bu meydana geldiğinde, vücut çare olarak alternatif enerji kaynağı olarak önce yağları sonra da kas kütlelerini (protein) yakmaya başlar ve böylece genel vücut ağırlığında bir azalma meydana gelir.

Beklenmeyen aşırı kilo kaybı genellikle tip 1 diyabetli kişilerde gözlemlenir, ancak aynı zamanda tip 2 diyabetli kişileri de etkileyebilir.

Kilo alma genelde çok rastlanılan belirtilerden değildir. Ancak özellikle tip 2 diyabetli kişilerin bu durumla karşılaşması olasıdır.

Kilo almanın başka bir sebebi de yaşanan hipoglisemilerde kişinin kan şekerini yükseltmek için yediği besinler olabilir. Bu yüzden hipoglisemilerde vücuda alınan besinlerin saf şeker içerikli olmasına dikkat edilmelidir. Bu tercih besinin kana hızlı karışması için de önemlidir.

Hipoglisemilerde hızlı şekilde kana karışabilecek karbonhidratlar tercih edilmelidir. Sofra şekeri, şekerlemeler, şekerli içecekler gibi. İçeriğinde yağın da bulunduğu karbonhidratların tercih edilmesi hem alınan karbonhidratın kana geç karışmasına hem de fazladan alınan yağın kilo yapması gibi durumlara yol açmaktadır.

Genital Kaşıntı

Genital kaşıntı erkeklerde ve kadınlarda alerji, deri tahrişi ya da diyabet gibi hastalıklarla birlikte oluşan ciddi sıkıntılar yaratabilecek bir rahatsızlıktır.

Genital kaşıntıya tahriş veya alerjenin neden olduğu durumlarda, tahriş edici sebebi ortadan kaldırmak ya da alerjene maruz kalmaktan kaçınmak kaşınmanın çözülmesi için gerekli olan şeydir. Ancak diyabet gibi kronik rahatsızlıkların yarattığı durumların tedavi süreci daha zorludur.

Genital kaşıntı ve yanma kadın veya erkekte mantar enfeksiyonunu gösterir.

Sürekli tekrar eden mantar enfeksiyonları tip 2 diyabetin de bir belirtisidir.

Diyabette kan glikoz seviyeleri normalden yüksek olur. Bu durum vücutta zaten doğal olarak bulunan mantarlar için genital bölgenin sıcaklığı ve nemi de göz önüne alındığında ideal bir büyüme ortamı sağlar. Çünkü glikoz onlar için de bir enerji kaynağıdır.

Sonuç olarak vajina veya penis çevresinde ve çevresinde kaşıntı, yanma veya kızarıklık / ağrıya sebep olan etmenlerdir.

Ayrıca mantarların çoğalması vücudun bağışıklık sisteminin zayıflamasına da neden olabilir.

Bulanık Görmek

Kan şekeri olması gereken değerden yüksek olduğu takdirde kanın yapısı glikoza doyarak daha kıvamlı bir hal alır. Yoğunlaşmış kan gözün odaklama yeteneğini sağlayana mercekler de dahil olmak üzere çevre dokulardan daha fazla sıvı çeker.

Bu durum eğer kan şekeri normal hale getirilirse düzelir. Yani kan şekerinin yükselmesiyle meydana gelen geçici bir durumdur.

Diyabet, ayrıca hipoglisemi (düşük kan şekeri) nedeniyle de bulanık veya çift görmeye neden olabilir. Bu durumdan lens şekli sorumlu değildir. Düşük kan şekeri, beynin gözün gördüklerine zor odaklanmasına neden olabilir. Bu durumun genel sebebi beynin düşük kan şekeri olduğunda kendini savunma mekanizması geliştirmesidir. Çünkü beynin tek enerji kaynağı saf glikozdur. Glikoz seviyeleri yükseldiğinde görme genellikle normale döner.

Yaraların Geç İyileşmesi ve Duyu Kaybı

Diyabetli hastaların yaralarının geç iyileştiği ya da var olan yaraların daha kötü bir hal almasına yok açar. Ayrıca uzun süreli yüksek kan şekeri olduğu durumlarda daha yaygın olmakla beraber his kaybı, karıncalanma gibi komplikasyonlar da gelişebilir. Bu duruma yol açan başlıca faktörler şunlardır: 

  • Yüksek Kan Şekeri ve Zayıf Kan Dolaşımı

Yüksek kan şekeri seviyeleri kan damarlarını sertleştirir ve kan damarlarının daralmasına neden olur. Bu durum zayıf kan dolaşımına yol açarak, cilt onarımı için gerekli olan kanın dolaşımını zorlaştırır. Neticede yaraya kan akışının azalmasıyla başta oksijenin ve diğer maddelerin eksikliği olur.

Yüksek kan şekeri seviyesi ayrıca dokuya besin taşıyan kırmızı kan hücrelerinin işlevini azaltır. Bu, enfeksiyonla savaşan beyaz kan hücrelerinin etkinliğini de azaltır. Yeterli besin ve oksijen olmadan bir yara çok yavaş iyileşir.

  • Diyabetik Nöropati

Kan glikoz seviyeleri kontrolsüz olduğunda, vücuttaki sinirler etkilenir ve hastalarda duyu kaybına yol açabilir. Buna diyabetik nöropati denir. Duyu kaybı olduğunda diyabetliler vücutlarında gelişmekte olan bir yaranın durumunu hissedemeyebileceği için yaranın durumu kötüleşebilir ve iyileşme ile ilgili komplikasyonlar olabilir. Bu duruma en çok ayaklarda oluşan yaralarda rastlanır. Hasta ayağında oluşan yarayı diyabetik nöropatiden dolayı hissedemez ve fazla göz önünde olmadığından dolayı ihmal edilebilir. 

Sonuç olarak vücudun çok uzun süreli yüksek kan şekerine maruz kalması durumunda kangren ve uzuv kaybına kadar giden süreçler yaşanabilmektedir.

  • Bağışıklık Sistemi Zayıflaması

Yaraların geç iyileşme sebeplerinden birisi de diyabetli kişilerde bağışıklık sisteminin zayıf olmasıdır. Böylece hasta için enfeksiyon riski artar. Yaraların da iyileşmesi zorlaşır.

Aseton Kokusu

Vücut insülin eksikliği olduğunda glikoza erişemeyen hücreler için alternatif enerji kaynağı olarak yağ yakmaya başlar. Yağın yakılması sonucunda enerjinin yanında kanda ve idrarda keton adı verilen bir madde de açığa çıkar. Yüksek keton seviyeleri kötü ağız kokusuna (aseton kokusu) neden olur. Vücutta keton olup olmadığını anlamak aseton kokusunun dışında idrar testiyle mümkündür. Bu testi satın alınan kit ile kişi kendi de yapabilir.

Eğer kan şekeri normal seviyelere getirilmez ve vücuttaki keton seviyesi yüksek değerlere ulaşırsa literatürde “diyabetik ketoasidoz” adı verilen durumla karşılaşılır. Bu durumun belirtileri şunlardır:

  • Nefeste rahatsız edici koku
  • Normalden daha sık idrara çıkma
  • Karın ağrısı, mide bulantısı veya kusma
  • Nefes darlığı
  • Çarpıntı
  • Kramplar
  • Zihin bulanıklığı

Diyabetik ketoasidoz genellikle kontrolsüz tip 1 diyabetli olan hastalarda görünen bir durumdur.

İnsülinin bir çok türü vardır. Hangisinin tercih edileceği kişiden kişiye doktor kontrolüyle birlikte değişmektedir. İnsülin çeşitlerinin bu kadar çeşitli olması hastalığın seyrine göre uygulanacak olan tedavinin çok çeşitli olmasını sağlar. Örneğin kan şekeri çok dengesiz olan bir kişinin kullandığı insülinler ile dengeli şekilde seyreden kişinin kullandığı insülinler farklılık gösterebilir.

İnsülinler genelde şu şekilde sınıflandırılmışlardır:

  • Kısa etkili insülin
  • Hızlı etkili insülin
  • Orta etkili  insülin
  • Uzun etkili insülin

Hızlı Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 15 dakika içinde etkili olur ve yemekten hemen önce alınmalıdır.

Tip 1 diyabeti olmayan kişi yemek yediğinde vücut pankreastan insülin salgılar; Karbonhidratları yiyecek içinde işlemesine ve kullanmasına yardımcı olan insülindir. Yemekten aldığımız karbonhidratların kan şekerini yükseltmesini durduran, engelleyen bir yandan da o glukozun kullanılmasını sağlayan insülindir.

Hızlı etkili insülin, bolus insülini (yemeklerden sonra ihtiyaç duyulan yüksek dozdaki insülin) taklit eder.

Hızlı etkili insülin örnekleri insülin glulisine (Apidra), insülin lispro (Humalog) ve insulin aspart (Novorapid) ‘dır.

Düzenli veya Kısa Etkili: Bu tip insülinler vücuda enjekte edildiğinde 30 dakika ila 60 dakika içerisinde etkili olur. Yemekten 30-60 dakika önce enjekte edilir. Etkisi hızlı etkili insülinden daha uzun sürer. Düzenli veya kısa etkili insülin ayrıca bolus sekresyonunu taklit eder.

Kısa etkili (düzenli) insülin örnekleri arasında Humulin R ve Novolin R. bulunmaktadır. 

Orta Etkili: Bu tip insülinlerin etkisi 10-16 saat arasında sürer. Genellikle hızlı etkili insülinlerle beraber ve günde iki kez kullanılır. Bazal insülini salımını taklit etmek için kullanılır.

Bazal insülin salımı diyabetli olmayan kişiler için, kanda her zaman az miktarda bulunan insülindir. Vücudun kan şekerini etkin bir şekilde ayarlayabilmesi için bu bazal insülin salımına ihtiyacı vardır, bu nedenle tip 1 diyabeti olan kişiler bunu taklit eden bir insülin almalıdır.

Orta etkili insülinlere örnek olarak NPH (Novolin N, Humulin N) gösterilebilir.

Uzun Etkili: Orta etkili insüline benzer şekilde, uzun etkili insülin de bazal insülin (yemek yenmediği sürelerde ve gece ihtiyaç duyulan düşük dozdaki insülin) salımını taklit eder. Uzun etkili insülinin etkisi 20-24 saat arasında sürer, bu nedenle genellikle günde bir kez enjekte edilir. Bazı kişiler  doktor kontrolüyle birlikte, kan şekerinin daha iyi kontrol edilmesi için bu tip insülini günde iki kez  de kullanabilmektedirler.

Uzun etkili insülinler arasında insülin glargin (Lantus, Toujeo Solostar), insülin detemir (Levemir) ve insulin degludec (Tresiba) bulunur.

Önceden karıştırılmış: Bu tip insülinler, iki farklı türdeki insülinin birleştirilmesiyle oluşturulur. (Örneğin hızlı etkili ve orta etkili bir insülin.) Bu tür karışım insülinlerde amaç bolus ve bazal insülin salımlarını taklit etmektir. Karışım oranı kişiye uygulanan tedaviye göre değişebilir.

Hangi Tip İnsülinin Kullanılacağı Nasıl Belirlenmektedir ?

Kişi diyabetinin tedavisi için en uygun insülin tipini doktoruyla birlikte belirlemektedir. Günümüzde insülin çeşitleri oldukça fazladır bu da tedavide esneklik sağlar. Bu seçim yapılırken aşağıdaki gibi belirtilen birçok şey göz önünde bulundurulur.

  • Vücudun insüline nasıl tepki verdiği (İnsülinin ne kadar sürede emildiği ve ne kadar süre aktif olarak kaldığı).
  • Yaşam tarzı seçimleri. (Yenilen yiyeceğin türü, ne kadar alkol tüketildiği veya ne kadar egzersiz yapıldığı vücudun insülini nasıl kullandığını etkiler.)
  • Kan şekerinin ne kadar sıklıkla kontrol edildiği
  • Yaş
  • Kan şekerinizi yönetmek için hedefler

Tablo kaynakça: (www.healthlinkbc.ca/health-topics/aa122570), (www.novonordisk.com.au/content/dam/australia/affiliate/www-novonordisk-au Health%20Care%20Professionals/Documents/NovoRapid_NovoMixd_s28102014_Marketing%20version.pdf – Novorapid Bilgileri), (www.apidra.com/apidra/dosing.aspx-Apidra Bilgileri), (www.novo-pi.com/novologmix7030.pdfNovo 70/30 Bilgileri)


İnsülin Etkinliği

İnsülin etkinliği genellikle U-100 olarak mevcuttur. (Bir mililitre sıvıda 100 ünite insülin). Kısa etkili (düzenli) insülin de U-500 de mevcuttur. Bu da U-100 düzenli insülinden beş kat daha konsantre olduğu anlamına gelir. Uzun etkili insülin (glargine) U-300’de de mevcuttur. Bu U-100 uzun etkili insülinden üç kat daha konsantre olduğunu tanımlar. İnsülin konsantrasyonu kontrol edilmeli ve buna göre doğru miktarda alınmalıdır. İnsülin etkinlik derecesi üzerlerinde yazmaktadır.

Dozun Miktarı ve Zamanlaması Nasıl Planlanır?

İnsülinlerin ne zaman alınacağı konusunda doktorun talimatlarına uyulmalıdır. Enjeksiyon ve öğünler arasındaki zaman aralığı kullanılan insülin türüne bağlı olarak değişebilir.

Genel olarak, enjeksiyonun yemekle koordine edilmesi gerekmektedir. Tablodan, “etki başlangıcı” sütunu, insülinin vücutta etkili olmaya ne zaman başlayacağını gösterir. Bu bağlamda dengeyi iyi tutturmak gerekmektedir. İyi zamanlama, düşük kan şekeri seviyelerinden yani hipoglisemiden korunmaya yardımcı olmaktadır.

  • Nişasta içeren sebzeler (tüm tahıllar ve bakliyat, mısır, patates, bezelye)
  • Meyve
  • Süt ve yoğurt
  • Atıştırmalık, şekerleme (kek, pasta, kurabiye, çörek gibi pastane ürünleri)
  • Meyve suyu, alkolsüz meşrubat, sporcu içecekleri, enerji içecekleri gibi şeker içeren içecekler

Şekerin birçok çeşidi vardır ve endüstriyel gıdaların türüne göre de kullanım alanları mevcuttur. Ve farklı şekillerde isimlendirilirler. Aldığınız ürününün içindekiler kısmında bu isimler var ise şeker yani glikoz içeriyor anlamına gelmektedir.

Bunlar:

  • Sofra Şekeri
  • Esmer Şeker
  • Şeker Kamışı
  • Bal
  • Pancar Şekeri
  • Şeker Kamışı
  • Toz Şeker
  • Ham Şeker
  • Akçaağaç Şurubu
  • Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu
  • Sabır Otu Nektarı
  • Şeker Kamışı Şurubu
  • Fruktoz
  • Laktoz
  • Sorbitol
  • Ksilitol
  • Glikol
  • Gliserin
  • Mannitol
  • İzomalt ve Diğer Şeker Alkolleri

Diyabetli insanlar için aldıkları besinlerin kan şekerine olan etkisinin ayarlanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Temel olarak hastanın yediği yiyeceklerdeki karbonhidrat miktarının hesaplanarak takip edilmesine dayanır.

Karbonhidrat sayımı özellikle Tip-1 diyabetli olan kişilerin motivasyonunu arttıran yaşam kalitesini artıran bir uygulamadır.

Ancak bu, diyabetli kişinin her şeyi istediği miktarda yiyebileceği anlamına gelmez. Çünkü oluşabilecek bu durum halihazırda zaten oldukça sağlıksızdır. Birçok diyabetli yedikleri arasından sadece şekerli yiyecekleri çıkararak uygun bir beslenme programına sahip olacağını düşünür. Ancak bu düşünce tamamen yanlış ve tehlikelidir.

Eğer kişi karbonhidrat sayımı yaptıktan sonra yemeğini yiyecekse ihtiyacı olan en önemli bilgi insülin ile karbonhidrat oranıdır. İnsülin-Karbohidrat oranları kişiden kişiye değişir, böylece kişinin yaşına, kilosuna, aktivite seviyelerine ve insüline ne kadar hassas olduğuna bağlı olarak bir kişisel oran ortaya çıkar.

Sağlık ekibiniz bunu çözmenize yardımcı olacaktır ve hatta her öğün için bile farklı bir insülin- karbonhidrat oranına bile sahip olabilirsiniz. Genel uygulama ise şu şekildedir: Kişiler başlangıçta ​​insülin-karbonhidrat oranını tahmin ederler ve daha sonra bunu kan şekeri kontrolüne bağlı olarak ince ayarlar yaparak bir dengeye oturturlar.

Karbonhidratlı yiyecekler ve içecekler sindirildiğinde, vücut hücrelerini besleyecek olan glikoza ayrılır ve vücudun kan şekeri seviyesi yükselir. Diyabetli olmayan kişilerde, kan glikoz seviyeleri yemekten sonra yükselir, vücut pankreas vasıtasıyla insülin salgılayarak, kan şekerinin vücut tarafından kullanılmasını sağlar ve böylece kan şekeri seviyesinin de yükselmesini engeller.

Ancak diyabetiniz varsa, süreç bu şekilde ilerlemez. 

Karbonhidrat sayımı sayesinde kişi kan şekerinin yükselmesine etki edecek düzeyde insülin ayarlamasını yapabilme imkanına sahip olur.

Vücutta enerji elde edilmesi açısından organik bileşenler vücutta yakıma yani yıkım reaksiyonlarına girerler. Yıkım reaksiyonlarında diğer besin öğeleri arasında en kolay parçalanabilen yapıya sahiptirler. Protein ve yağ ise diğer ana besin öğeleridir.

Sağlıklı karbonhidratlardan olan tam tahıl, meyve ve sebzeler beslenme planının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Çünkü bu sayılan karbonhidratlar hem enerji hem de vücut için gerekli vitamin, mineral ve lif gibi besin maddelerini içerir.

  • Lifler, kabızlığı önlemeye, kolesterol seviyesinin düşürülmesine ve kilo kontrolünün sağlanmasına yardımcı olur.
  • Sağlıksız karbonhidratlar ise şeker ilaveli yiyecek ve içeceklerdir. Bu çeşit karbonhidratlar enerji düzeyi bakımından sağlıklı olarak nitelendirilen karbonhidratlar kadar olsa da besin değeri olarak yetersizdir.

Tip 1 Diyabet için: Tip 1 diyabetiniz varsa, pankreas artık insülin üretemez, bu nedenle kişi insülinini kendisi vücuduna alır ve yemeğinizdeki karbonhidratı alınan insülinin dozlarıyla dengelemeniz gerekir. Bunu yapmak için de öğünde alınan karbonhidratın kaç gram olduğunu bilmek gerekmektedir.

Tip 2 Diyabet için: Tip 2 diyabetli kişiler insüline dirençli olduğundan ve azalan bir insülin kaynağına sahip olabilirler. Bu bağlamda karbonhidrat alımını hafifletmeleri ve gün boyunca her öğünde tutarlı bir miktar tüketmeleri gerekebilir. Oral diyabetik ilaç alan kişiler, insülin kullananlardan daha temel bir karbonhidrat sayımı yapabilirler. Dengenin tutturulması daha kolaydır.

Kişinin yediği karbonhidrat gramını sayabilmek için hangi yiyeceğin ne kadar karbonhidrat içerdiğini bilmek gerekmektedir. Böylece durumu yorumlayabilmek daha basit olur.

Hangi besinlerin karbonhidrat içerdiğini öğrenmek için aşağıdaki linke tıklayınız.

https://diyabetim.net/hangi-gidalar-karbonhidrat-icerir/

Karbonhidrat Sayımı Kişiye Nasıl Yardımcı Olur?

Karbonhidrat sayımı, kan şekeri seviyesinin mümkün olduğunca korunmasına yardımcı olabilir. Daha uzun süreli korunmayı sağlayarak, ileride yaşanabilecek komplikasyonları, örneğin kalp-damar komplikasyonları (Böbrek rahatsızlıkları, körlük, vücut sinir sistemi, kalp krizi, felç vb.)

Kişinin kendini daha iyi ve enerjik hissetmesini sağlar. Ayrıca kişinin yemek yerken daha esnek davranmasına olanak verir. Örneğin karbonhidrat sayımı sayesinde yenilen ekstra bir yemek için fiziksel aktivite ve insülin ayarlaması yapılabilir.

Nasıl Yapılır ?

Hesaplamalarda bir porsiyon karbonhidrat 15 gram olarak kabul edilir. Örneğin bir dilim ekmek, küçük bir parça meyve veya bir mısır kulağının her biri 15 gram karbonhidrat içerir. Bunların her biri bir porsiyon karbonhidrata eşittir.

Besin ÖğesiKarbonhidrat Miktarı
1 bardak pişmiş makarna veya 1 bardak pişmiş pirinç45 gram karbonhidrat
1 dilim ekmek12 gram karbonhidrat
3 bardak patlamış mısır15 gram karbonhidrat
Orta boy patates30 gram karbonhidrat
1 bardak mısır ya da bezelye30 gram karbonhidrat
Yarım bardak pişmiş sebze (taze fasulye, brokoli ya da havuç)15 gram karbonhidrat
Küçük boy meyve (elma, portakal, şeftali, armut)15 gram karbonhidrat
17 tane üzüm, 12 tane kiraz, yarım bardak elma suyu15 gram karbonhidrat
1 bardak süt12 gram karbonhidrat
1 kase yoğurt (170 gram)12 gram karbonhidrat
Yarım bardak dondurma15 gram karbonhidrat
Yarım bardak şerbet30 gram karbonhidrat
2 küçük boy kurabiye15 gram karbonhidrat

Besinlerin vücutta yarattıkları glikoz etkisi birbirinden farklıdır.

Bu farklılığı etkileyen faktörler:

  • Besinlerin nişasta derecesi, karbonhidrat miktarı, 
  • Nişastanın yapısı (amiloz, amilopektin, dirençli nişasta), 
  • Karbonhidratın içerdiği şeker türü (glukoz, fruktoz, sükroz, laktoz),
  • Gıda formunun yanında sıra diğer gıda bileşenleriyle etkileşimi (sindirimi yavaşlatan yağ ve diğer doğal maddeler – lektinler, fitatlar, tanenler ve nişasta-protein ve nişasta-lipit kombinasyonları gibi).

Karbonhidratın Görevi ve Vücuda Etkisi

Sindirim sistemi, vücuda alınan şeker ve nişastayı glikoz haline getirir. Glikoz şekerin en küçük yapı taşıdır. Daha sonra glikoz sindirim sisteminden kan dolaşımına katılır. Sonuç olarak da kan şekeri seviyesinde yükselme meydana gelir. 

Pankreastan veya dışarıdan alınan insülin ise kanda serbest halde olan glikoz moleküllerinin hücre içerisine alınmasını ve hücre enerjisinde kullanılmasını sağlar. Ve yükselmiş olan kan şekeri, hücrelere girerek dengelenir.

Tip 1 diyabetli bireylerde, yemek öncesindeki insülin dozu ile yemeğin toplam karbonhidrat içeriğinin sonrasında vücutta oluşan yanıt arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu nedenle, yemek öncesi insülin dozları, öğünün karbonhidrat içeriğine göre ayarlanmalıdır. Sabit dozda insülin alan bireyler için ise karbonhidrat miktarındaki günlük tutarlılık çok önemlidir.

Vücuda Alınması Gereken Karbonhidrat Miktarı

Diyabetli bireyler için günlük karbonhidrat, protein ve yağ miktarı kesin olarak tanımlanmamıştır. Bir kişi için en iyisi başkaları için en iyi seçenek olmayabilir.

Dengeli Beslenme Piramiti

Herkesin vücudun enerji, vitamin ve mineraller ile lif ihtiyaçlarını karşılayacak kadar karbonhidrat alması gerekmektedir. Uzmanlar, çoğu insan için karbonhidrat alımının toplam kalorinin % 40-45 ila 65’i arasında olması gerektiğini öne sürmektedir. Yani, günde 2,000 kalori alınması halinde, bunun 900 ila 1.300 kaloriyi karşılayanı karbonhidrat olmalıdır. Bu da günde 225 ila 325 gram karbonhidrat anlamına gelir.

Diyabetli kişilerin aldıkları karbonhidratı kan şekerini dengeleyebilmek adına tüm güne yaymaları gerekmektedir. 

Karbonhidrat sayımı için bilgi edinmek için;

https://diyabetim.net/karbonhidrat-sayimi/

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı tip-2-diyabet-riski-var-mı.jpg

Tip 2 diyabet riskini değerlendirmek için edinebileceğiniz bu excel dosyası “Amerikan Diyabet Derneği” (American Diabetes Association) yayınlarından faydalanılarak oluşturulmuştur.

Dosyayı indirdikten sonra boy-kilo bilgilerinizi girin ve diğer soruları cevaplayın. Ardından elde edeceğiniz genel sonuca göre risk değerlendirmenizi görebilirsiniz.

Test için tıklayınız.

Tip-2 diyabette vücutta insülin üretimi mevcuttur. Ancak yapılan üretim ya yeterli değildir ya da üretilen insülinin gerektiği şekilde kullanılamaz. Bunun sonucunda vücut için gerekli olan glikoz kullanılamaz. 

Tip 2 diyabetli bazı kişilerin, hedef kan şekeri seviyelerine doktor gözetiminde diyet ve egzersizle ulaşabildiği de görülmüştür Ancak birçoğunun oral diyabetik ilaçları olmakla birlikte insülin dahi kullandığı tedaviler mevcuttur.

Hangi ilaçların tedavide olacağına dair karar, kan şekeri seviyeniz ve sahip olduğunuz diğer sağlık sorunları gibi birçok faktöre bağlıdır. Doktorun kan şekerinizi birkaç farklı şekilde kontrol edilmesini sağlamak için farklı sınıflardaki ilaçları birleştirerek hastayı tedavi ettiği durumlar dahi karşılaşılabilir.

Kullanılan bu ilaçlar arasından en yaygın kullanılan oral diyabetik ilaçlar şunlardır:

Alfa-Glukosidaz Enzim İnhibitörleri

Bu grup ilaçların insülin salınımını ve insülin etkisi üzerinde direkt etkileri yoktur. Daha çok lokal etkileri ile glukoz emilimini yavaşlatarak indirekt yoldan hipergliseminin önlenmesine yardımcı olurlar. Sağlıklı bir kişide yemekten sonra kan glukozundaki yükselme 30-50 mg/dL kadardır. Hâlbuki DM’lilerde artış çok daha fazladır. Bu artış sindirim sisteminden emilen glukoz ve karaciğer ile çevre dokular tarafından tutulan glukozun arasındaki farktan kaynaklanır. Bu dengeyi düzenleyen mekanizmalar, sindirim sistemi boyunca gıdaların ilerleme hızı, sindirim sistemi enzimlerinin miktarı ve kinetikleri, salgılanan insülin miktarı ve hızı, karaciğer ve çevre dokuların insüline olan cevabıdır. DM’li hastanın tedavisinde esas amaç yemek sonrası hiperglisemiyi önlemek, dislipidemiyi düzeltmektir. Eğer bu durum diyet ile sağlanamazsa hiperglisemeyi engellemek için karbonhidrat emilimini yavaşlatabilen bir ajan tedaviye eklenebilmektedir. Bu nedenle sindirim sistemindeki enzimlerin aktivitesini geçici olarak inhibe edebilen ilaçların tokluk kan şekeri yükselmeleri üzerinde etkili olması gerekir.

Bu ilaçlar vücudunuzun nişastalı yiyecekleri ve sofra şekerini parçalamasına yardımcı olur. Böylece parçalanan şekerler bağırsaktan emilerek kana geçer.  Bu etki kandaki şekeri seviyesini düşürür. 

En iyi sonuç için, bu ilaçları yemekten önce almak gerekir. Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • Akarbose (Precose)
  • Miglitol (Glyset)

Biguanidler (Metformin)

Metformin genellikle tip 2 diyabet için reçete edilen ilk ilaçtır. Çalışma prensibi vücudun insülini daha etkili bir şekilde kullanması için vücut dokularının insüline duyarlılığını arttırarak çalışmasıdır.

Metformin ayrıca karaciğerdeki glikoz üretimini düşürür. Bağırsakların glikoz emilimini azaltır. Metformin kan şekerini kendiliğinden azaltamayabilir. Doktorunuz ayrıca kilo vermek ve daha aktif olmak gibi yaşam tarzı değişikliklerini de tavsiye edecektir.

Mide bulantısı ve ishal metforminin olası yan etkileridir. Bu yan etkiler genellikle vücut ilaca alıştıkça kaybolur. Metformin ve yaşam tarzı değişiklikleri kan şekeri seviyesini kontrol etmek için yeterli değilse, doktorun uygun görmesi halinde tedaviye diğer oral veya enjekte edilen ilaçlar (insülin) eklenebilir.

En yaygın biguanid türü metformindir (Glucophage, Metformin Hydrochloride ER, Glumetza, Riomet, Fortamet).

Metforminin insülin salınımı üzerinde etkisi yoktur. C-peptid düzeylerinde hafif bir artma sağlayabilir. 

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • metformin-alogliptin (Kazano)
  • metformin-kanagliflozin (Invokamet)
  • metformin-dapagliflozin (Xigduo XR)
  • metformin-empagliflozin (Synjardy)
  • metformin-glipizid
  • metformin-gliburit (Glucovance)
  • metformin-linagliptin (Jentadueto)
  • metformin-pioglitazon (Actoplus)
  • metformin-repaglinid (PrandiMet)
  • metformin-rosiglitazon (Avandamet)
  • metformin-saksagliptin (Kombiglyze XR)
  • metformin-sitagliptin (Janumet)

DPP-4 İnhibitörleri

DPP-4 inhibitörleri vücudun insülin üretmesine yardımcı olarak kan şekerinin düşmesini sağlarlar. Hipoglisemiye (düşük kan şekeri) sebep olmadan kan şekerini düşürücü etkileri vardır. Kilo almaya yol açmazlar.

Bu ilaçlar ayrıca pankreasın daha fazla insülin üretmesine yardımcı olabilir. Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • alogliptin (Nesina)
  • alogliptin-metformin (Kazano)
  • alogliptin-pioglitazone (Oseni)
  • linagliptin (Tradjenta)
  • linagliptin-empagliflozin (Glyxambi)
  • linagliptin-metformin (Jentadueto)
  • saksagliptin (Onglyza)
  • saksagliptin-metformin (Kombiglyze XR)
  • sitagliptin (Januvia)
  • sitagliptin-metformin (Janumet ve Janumet XR)
  • sitagliptin ve simvastatin (Juvisync)

Glukagon Benzeri Peptitler (incretin mimetikleri)

Bu ilaçlar incretin denilen doğal hormona benzer.

Vücuttaki B hücrelerinin çoğalmasını ve vücudun insülin kullanılabilirliğini artırırlar. Kişinin iştahını ve vücudun glukagon kullanımını azaltırlar. Ayrıca midenin boşalmasını da yavaşlatırlar. Bu eylemler diyabetli kişiler için önemli gelişmelerdir.

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • albiglutide (Tanzeum)
  • dulaglutide (Trulicity)
  • exenatide (Byetta)
  • exenatide uzatılmış salınım (Bydureon)
  • liraglutide (Victoza)
  • semaglutide (Ozempic)

Meglitinidler

Bu ilaçlar vücudun insülini serbest bırakmasına yardımcı olur. Pankreastaki insülin üreten beta hücrelere yardımcı olurlar. Bu bağlamda çalışma prensipleri sülfonilüreler gibidir.  Ancak sülfonilürelerden daha hızlı etki ederler ve etki süreleri daha kısadır. 

Düşük kan şekerine yol açma riskine ve kilo alımına bu ilaç sınıfı da yol açabilir. 

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • Nateglinide (Starlix)
  • repaglinide (Prandin)
  • repaglinid-metformin (Prandimet)

Sodyum Glikoz Taşıyıcısı (SGLT) 2 İnhibitörleri

Bu ilaçların çalışma prensibi glikozun böbreklere tutunmasını engellemektir. Bu sayede vücut fazla glikozdan idrar yoluyla glikozdan kurtulur.

Yan etkiler arasında maya enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, genital bölgede enfeksiyon, fazla idrara çıkma ve düşük tansiyon sayılabilir.

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • dapagliflozin (Farxiga)
  • dapagliflozin-metformin (Xigduo XR)
  • canagliflozin (Invokana)
  • canagliflozin-metformin (Invokamet)
  • empagliflozin (Jardiance)
  • empagliflozin-linagliptin (Glyxambi)
  • empagliflozin-metformin (Synjardy)
  • ertugliflozin (Steglatro)

Sulfonilüreler

Bugün hala kullanımda olan en eski diyabet ilaçları arasındadır. Sülfonilürelerin primer etkisi beta hücreden insülin salımının uyarılmasıdır. İnsülin salımını arttırılar. Dolayısıyla etkili olabilmeleri için fonksiyon yapabilen pankreasa gereksinim vardır. Alınımlarını takiben vena portada ve daha sonra periferik sistemde plazma insülin ve C-peptid seviyeleri hızla yükselir.

Glukoz ve aminoasitlerin insülini uyarma etkilerini düzenlerler. Tokluk durumunda glukozunu düşürürken, karaciğerden glukoz yapımını azaltır ve açlık glukoz düzeyini düşürür.

Sülfonilürelerle tedavi süresince beta hücre fonksiyonu düzelir ve insülin direnci azalır. Bu durum ise hipergliseminin düzelmesi ve pankreas üzerindeki glukotoksik etkinin ortadan kalkmasına bağlıdır. 

Genellikle yemekten 30 dakika önce alınmaları önerilir. Yemek öncesi alınım ilaca yeni başlayan hastalar için önemlidir. Erken alınan ilaç yeterince emilerek insülinin akut salınımını sağlar ve tokluk kan şekerinin fazla olmaması sağlanır. Uzun süreli kullanımda ise ilacın yemek öncesi veya yemek sonrası alınımı arasında çok önemli bir fark yoktur. 

Olası yan etkiler arasında düşük kan şekeri ve kilo alımı bulunur.

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • glimepiride (Amaryl)
  • glimepirid-pioglitazon (Duetact)
  • glimepiride-rosiglitazone (Avandaryl)
  • gliklazid
  • glipizid (Glucotrol)
  • glipizid-metformin (Metaglip)
  • glyburide (DiaBeta, Glynase, Micronase)
  • gliburit-metformin (Glucovance)
  • klorpropamid (Diabinese)
  • tolazamid (Tolinaz)
  • tolbutamide (Orinase, Tol-Tab)

Tiazolidinedionlar

Çalışma prensibi karaciğerdeki glikozun salımını azaltmaya yöneliktir. Metformin gibi, bu ilaçlar da vücudun dokularını insüline karşı daha duyarlı hale getirir. Bu türdeki ilaçların kalp hastalığı riskini ve kilo almayı arttırdığı bilinmektedir. Bu risklerden dolayı, bu ilaçlar genellikle ilk tedavi seçeneği değildir.

Bu ilaçlarda bulunurlar:

  • rosiglitazone (Avandia)
  • rosiglitazon-glimepiride (Avandaryl)
  • rosiglitazon-metformin (Amaryl M)
  • pioglitazon (Actos)
  • pioglitazon-alogliptin (Oseni)
  • pioglitazon-glimepiride (Duetact)
  • pioglitazon-metformin (Actoplus Met, Actoplus Met XR)

Kaynakça

*https://www.webmd.com/drugs/2/condition-594/type+2+diabetes+mellitus

*http://ichastaliklaridergisi.org/managete/fu_folder/2001-ek1/html/2001-8-ek1-035-044.html

*https://www.diabetesdaily.com/learn-about-diabetes/overview-of-diabetes-drugs/meglitinides/

*https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/type-2-diabetes/diagnosis-treatment/drc-20351199